YA HAYIR SÖYLE YA DA SUS!

26 Ocak 2012 Perşembe

Zübde-i Alemsin Sen

Sessiz ve sonsuz, blogumdaki şu alıntı için şöyle bir yorum bırakmış, "Zübde-i alemsin sen"çok güzel bir söz etmiş Allah ondan razı olsun. Kendisini sevgiyle takip etmekteyim arayan bulur demiş Mevlam, ben de kendimce arar dururum içimdeki bilgiyi, aşkı. Allah her daim doğru kullarından eylesin bizi inşallah. Yol uzun, yol çetrefilli lakin vaz geçmek ne kelime o yolda yürüdükçe yürümek geliyor insan oğlunun içinden, düşündükçe, secdeye vardıkça susuzluğunu gidermeye çalışıyor ama kanamıyor. Bu derya öyle bir derya ki göremiyorsun derinini, derinlere indikçe çıkman daha zor oluyor yüze. Bu yol yolcusu yürürken yanında istiyor yoldaşını, bir yoldaş ki onunla ağlasın onunla gülsün onu anlasın, çok şey mi ister bu yolcu, bilemem ama şunu bilirim ki her insanın bir öğretmene ihtiyacı var. Sadece bu cümle işte bana bunları hissettiriyor ve daha fazlasını.
"Zübde-i alemsin sen"
Ben cümlenin anlamını bilmediğim gibi ilk defa duyuyordum ya da okumuştum da aklımda yer etmemişti, biraz kolaycılık oldu biliyorum ama blogumu iş yerinde açınca malumunuz böyle yapabildim Google'ı açtım ve arama yaptım. Cümleyi ilk okuduğumda kelime anlamını bilmesem de kalbimle bildim.
Bir kaç alıntı yapmak istiyorum alıntılar ekşi sözlükten:

"...
hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen "

o kadar manalı olan mevlevî selamı, galip'in bu beytindedir. insan insanda -daha doğrusu iki kaşının arasında; çünkü oraya bakılır- Allah'ı görür ve tebcil eder. Şems-Mevlânâ münasebetini hiçbirşey bu selâm kadar iyi izzah edemez..."

Ahmet Hamdi Tanpınar

Mehmet Akif Ersoy  kendine has üslubu ile aynı fikri şöyle ifade etmistir:

haberdâr olmamissin kendi zâtindan da hâlâ sen
“muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen
senin mâhiyyetin hattâ meleklerden ulvîdir:
avâlim sende
pinhandir, cihanlar sende matvîdir

Necip Fazıl Kısakürek bu hakikati, fikir sancısının kaynağı olarak görmektedir:
ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
minicik gövdeme yüklü
kafdağı,
bir
zerreciğim ki , arş' a gebeyim,
dev sancılarımın budur kaynağı!


Bu konu çok derin bir konu, aşkla yaklaşmayı nasip etsin Allah bizlere ve aşka varma gayreti versin bizlere, aşkla yaşamayı nasip etsin bizlere ve gönlü zengin, gönül gözü açık eylesin cümlemizi, amin.

Canında bir can var, o cananı ara...

Canında bir can var, o cananı ara...
Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara...
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara; Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.
                                                                                                                (Rubailer 22)

24 Ocak 2012 Salı

Dönüp kendime bakınca

Zaman zaman dönüp arkama bakıyorum, ben ne yapmışım bu günlere nasıl gelmişim diye, ilk gençlikten bahsediyorum, liseden yeni mezun olmuş üniversiteye yeni başlamış hallerimden.Duyguların bir sel gibi silip süpürdüğü zamanlardan, isyan bayraklarını açtığımız yıllardan, her güzeli güzel sandığımız her görüneni gerçek sandığımız zamanlardan.
İnançlarımızın derinliği olmayan sığ limanlarında hülyalar içinde dolaştığımız zamanlardan.
Yanımızdakini hemen dost bildiğimiz, her türlü tersliği göğüsleyecek cesaretimizin olduğu zamanlardan
Cahilliğin cesaretiyle yol aldığımız, kendimizi bir şey sandığımız zamanlardan
Bizi şimdi ki biz yapan zamanlardan.
İşte ben şimdi anne olduğumdan beridir bunları daha çok düşünür oldum, oğlumu büyütürken Allah'ın izniyle doğru olanı yapmak, onun yanında olmak ama aynı zamanda baskın bir güç olmadan onu hırpalamadan anlamaya çalışmak, dertlerine ortak olmak, dermansız kaldığı günlerde ona değnek olmak isterse yoldaş olmak ama en başta da edepli bir birey olması için yaşamak istiyorum. Halden anlayan olmak istiyorum, suçlayıcı değil kucaklayıcı olmak istiyorum, Allah izin verdiği sürece inşallah daima yanında olmak, o her istediğinde burdayım demek istiyorum.
O da arkasını dönüp baktığında iyi ki benim annem babam olmuşsunuz demesini istiyorum.
Şimdi o yumuşak saçlarını okşuyorum yavrumun,  gözlerimin ta içine bakıp seni seviyorum anne diyen kuzumun büyüdüğünde de aynı duyguları taşımasını diliyorum.  Bütün annelere babalara Allah kolaylık versin anne baba olmak hiç kolay değil olmayacakta!

17 Ocak 2012 Salı

BU SABAH

Bu sabah ezan sesiyle uyandım yine, öksürük sebebiyle uykum pek kaliteli olamıyor malesef, öksürmekten bitap düştüm, kaslarım ağrıyor, içimden, biraz sonra kalkarım diye geçirdim ama sonra eğer yatarsam geriye aslında kalkmayacağımı (kalkamayacağımı değil dikkatinizi çekerim) hissettim, ikinci bir şansım yoktu bu sabah ya kalkıp abdestimi alacaktım ya da bir saat daha öksüre öksüre sırt üstü yatacaktım. Sağımda, gece uyanıp  yanımıza gelen oğluşum var, sıcacık, mırıl mırıl. Saçlarını okşadım kokladım onu ve yatakta bırakıp kalktım sessizce. Çocuklarınızın kokusunu hiç tarif etmeye kalktınız mı nasıl bir kokudur? Saflığın, temizliğin kokusu ne diye sorsalar çocuk kokusu derim.
Sabah loşluğunda, gün henüz aydınlanmaktayken secdeye vardım. Anlımı secdeye koyarken huzura varmanın huzuru vardı içimde.

16 Ocak 2012 Pazartesi

DİNLE



















fotoğraf buradan

Dinle, dinle kalbinin söylediğini,
gönlünün dediğini.
İçindeki ses yön verir sana eğer kulak verirsen ona.
Bu ses hiç susmaz ama her zaman duyamazsın onu, önce kulak kabartıp her şeyi susturmalısın, beyninin içinde dönüp duran bütün dolapları.
Bu gün ne yesem, içsem, nereye gitsem, kiminle konuşsam, nasıl eğlensem, kaç para, ne kadar, şu benim olsun, bu senin olsun diyen ses değil kastettiğim biliyorsun sen onu
doğrunun sesinden bahsetmekteyim hani sende de olanı
Herkes bilir o sesi, duymaz olur sonunda
Yalana düşüp sarılma dünyaya
Bu dünyadan ibaret değil dünya
Alemlerin Rabbini unutma, O her zaman görür ve duyar.

EZAN SESİ

fotoğraf buradan

Sabah, ezan sesiyle uyandım ama bu sefer farklı davranıp yatağımdan doğruldum (faranjitim sebebiyle öksürük nöbetleri beni doğru düzgün uyutmuyor, erken kalkmamı kararlılığım dışında biraz da faranjitime borçluyum), bu sefer güneş doğmadan namazımı kılmaktı dileğim. İçimde kararlı olmanın verdiği huzur (bu ateşi gönlümde yakan Allah'ıma binlerce şükür), anlımı secdeye koyacağımın heyecanı ile abdest aldım istedim ki bütün sıkıntılarımı buhranlarımı bu abdest suyuyla temizleyeyim sadece nur kalsın bende. İnsan, içine baktığında aslında varolan ama unuttuğumuz tekrar hatırlamamız için bizi bekleyen o nurla, bilgiyle tekrar tanışıyor, tekrar muhabbetle sarılıyor o bilgiye, Allah daima ibadet etmeyi doğru kullarından olmayı nasip etsin inşallah.
Yüreğim pır pır, bunu bir süredir beni doyuran, açlığımı bir nebze de olsa azaltan kitaplara borçluyum. Çevremde sohbet edip gönül penceremi açacak, kafesimden uçup çıkacağım dostlardan mahrumum, bu mahrumiyet daha çok kitaba sarılmama vesile oldu ama ben sohbet edip çoşmanın paylaşmanın ihtiyacı içindeyim, eminim beraber olacağım insanlarla gönlümün sızısı daha çok artacak daha çok öğrenme doğrulma ihtiyacı içinde olacağım, her cümle, her konuşma beni kabuklarımdan sıyıracak tek tek. Bu blog bu yüzden var.

14 Ocak 2012 Cumartesi

BURUN AKINTISI



İnsanın burnu bir açık bir tıkalıyken doğru düşünemiyor ve öksürüyorsa devamlı beyni zonkluyor, yutkunamıyorsa hiç bir şeyin tadını alamıyor, her yeri ağrıyorsa hiç bir şey yapmak istemiyor, fazla söze gerek yok sağlık kaybedilince böyle kalakalıyorsun, Allah'ım, cümlemize şifa ver Yarabbim, hastanedeki bi çarelere derman ol Yarabbim, amin.

İÇ SES

Durmayan bir iç ses
Devamlı fısır fısır konuşuyor kulağımın dibinde
Vicdan mı demem lazım acaba?
Bu kadar doluyken içim, bu kadar yaklaşmışken doğru durmaya
Hata yapmak niye ya da şöyle diyeyim bile bile neden yanlış yapıyorum?
Tembellik mi, boş vermişlik?
Her ikisi de.
Sınırlarımız belli, kırılgan bir fanusun içinde yaşıyoruz diğer fanuslardan farkı daha büyük olmaları,
gerçek bu, yok olup gidiverecek bir dünya bizimkisi, gerçek ama değil, yaşlanan bir ağaç adeta, bir gün iyice yaşlandığında kökleri kuruyup yıkılıverecek ve bu dünyadaki ömrünü tamamlayacak ama o öbür dünyada olacak mı?
Biz olacağız, biz öbür dünyanın, aynanın arkasındaki gerçek dünyanın içinde olacağız, kendi gerçeğimizi orada tamamlayacağız.
İçimi açıp bakıyorum şimdi, naif, çocuksu, daima şikayet eden, ufak şeylerden heyecanlanıp mutlu olan, saf ama uyanık geçinen, kendini güçlü görüp bir rüzgarla darmaduman olan, kaprisli, huysuz biriyim ama daha çok çocuğum, şevkat bekleyen bir çocuk.

9 Ocak 2012 Pazartesi

HAYAT SÜRPRİZLERLE DOLU

Bir bakıyorsun rutin hayatın tepe taklak oluyor, bir haber alıyorsun bütün planların değişiyor, bir karar alıyorsun sonra öyle bir şey oluyor ki sözlerini geri alıyorsun kararlar uçup gitmiş. Hayatta ne istediğimize nasıl istediğimize dikkat etmek gerekiyor. Allah'tan her şeyin hayırlısını isteyelim, bunu hiç unutmayalım.

3 Ocak 2012 Salı

ÇOCUKLUĞUMUN OYUNCAKLARI

Plastik bir bebeğim vardı benim hani şu yeni doğan görüntüsünde, çıplak minicik olanlardan, şimdilerde bebek arabasıyla satılıyor hala:) İşte o bebeğe giysiler örmeyi çok severdim ben.
Bez bebeğim de vardı kendim dikmiş içini doldurmuştum senelerce oynadım onunla, kirlendikçe yıkadım hatta kuzenlerime verdim sonra, onlar da bu bebekle oynayıp büyüdüler:)
Kibrit kutularının ön ve arka yüzlerini keser biriktirirdik ve piştiye benzer bir kağıt oyunu oynardık.
Bilyelerimiz vardı cam, plastik, büyüklü küçüklü bir sürü biriktirirdik.
Kızma birader, monopoli, katil kim kutu oyunlarımızdı.
Renkli metal tellerle zincir yapardık kendimize.
Kazı kazana benzer şans talih kader kısmet oyunumuz vardı, içindeki malzemeler bitince kendim bir şeyler yapardım hep.
Bisiklet tekerleğinin iç lastiğini çevirmece oynardık, çember çevirmece.

fotoğraf buradan

Tellerden araba yapardık aynı alttaki fotoğrafta olduğu gibi.
                                                                     fotoğraf buradan

Şebnem bebekleriyle oynardık hatta kendi bebeklerimizi çizer, giysilerini hazırlar keser, masalları canlandırırdık bir çeşit kukla tiyatrosu gibi olurdu.


Şak şak vardı birde şimdi pazarda görüyorum satıldığını, büyükler için biraz sinir bozucuydu bu oyun, fazla ses yapardı hele birde bütün çocukların elinde bu oyuncaktan varsa:)


Düşünüyorum da çok az hazır oyuncak gördük biz, genelde kendimiz yaptık oyuncaklarımızı, kutu oyunları ise mahallede bir iki kişide olurdu ve toplaşır oynardık.


2 Ocak 2012 Pazartesi

Sizi ne mutlu ederdi küçükken, siz çocukluğunuzda nasıldınız?

Şu günlerde çocukluğum aklıma gelir, hatırladıklarım hep güzel şeyler, mutlu geçti çocukluğum, her şeyin kararınca olduğu, hiç bir şeyin fazla olmadığı yıllar. Henüz çok küçükken azla yetinmeyi öğrendik biz, paylaşmayı bildik. Anamız babamız daha çok küçükken benimsetti bölüşmeyi, yediğinden vermeyi.
Hatırlıyorum da bir kış tabanı delik bir çizmeyle gittim ben okula kardeşiminki de yan dikişlerinden su alıyordu(sanırım babamın işleri o sene pek iyi değildi). Annem babam, elimizde yok, bu kış yeni bir çizme alamayacağız dememişti hiç ama biz biliyorduk, almadıklarına göre yoktu, daha bunları düşündüğümüzde ilkokul ikiye gidiyordum ben kardeşimse birinci sınıf öğrencisiydi, diğer iki kardeşim henüz çok küçüktüler. Kardeşimle çareler aramaya başladık ve naylon poşetlerin içine önce gazete katlayıp sonra da naylonla kaplayıp çizmelerimizin tabanına yaydık sonra da ayaklarımıza birer naylon torba geçirip öyle giydik çizmelerimizi. O kış fazla çamura kara batmadan o kışı atlattık, çoraplarımız ıslandığında pek sorun etmedik, kartopu oynamak istediğimizde birer yün çorabı ellerimize geçirip öyle kardan adam yaptık:) O sene gibi bir kış yaşamadım ben sonra, demem o ki biz küçüklerde bilirdik tasarruf etmeyi, azla yetinmeyi olanı değerlendirmeyi belki de bu yüzden ben hala eski hiç bir şeyi atamam, yeniden değerlendirmenin bir yolunu bulurum, küçüleni daralanı yıkar ütüler ihtiyaç sahibine veririm, oğlumu da böyle yetiştireceğim Allah'ın izniyle. 2012 ekonomi yılı olacak bence, azla yetinme, olanı değerlendirme, çoğu kısma, paylaşma yılı olacak ve olmalı da. yoksa bu yıl zor geçecek gibi.

Sizi ne mutlu ederdi küçükken, siz çocukluğunuzda nasıldınız?

2012 İKİNCİ GÜN

Sayılı günler çabuk geçer derler çabuk geçiyor doğru, daha dün 9 yaşındaydım şimdi 39. Nasıl oldu bu?
Ah be deli gönül hatta aptal gönül Bunca dolandın, zaman akıp geçti, gerçekler gözünün önündeyken ne çok yanlış yaptın sen.
Ah be deli gönül, Allah sağlıklı ömür versin de inşallah kalan zamanını iyi değerlendirsin, bakmışsın altmış yaşında oluvermişsin.
Ah be deli gönül daha dün doğmamış mıydı beben nerdeyse üç olacak yaşı ama hala bebek kokulu masum kuzun o senin, gözlerini dikip sana gerçekleri fısıldıyor, Yaradanın güzelliğini anlatıyor sana.
Mucizeler her zaman var, hayatın kendisi mucize, mutluluk ne diye sorsalar bana Allah sevgisi derim. Allah sevgisiyle dolu olan yürek bir başka bakar hayata:)