YA HAYIR SÖYLE YA DA SUS!

25 Ekim 2011 Salı

AĞITTAN SONRA

Ağıt demiştim değil mi
kardeşimi kucaklayacağım, toprağıma ayak basacağım bir gün demiştim
Bir afet oldu derinden gelen
yerle bir eden
toz duman eden
Yakarış yalvarış birbirine karıştı, kimse yok mu sesleri birbirine değdi
Böyle olsun istemedim ben
Yerle bir olmuşken her şey, çocuklar öksüz
battaniye kazak gönderdim  çocuklarıma
keşke kendimi de götürebilsem, kucaklayabilsem her birini
Anasının kuzusu, süt kokulu bebeleri.
Gelecek inşa edilecekse yeniden
Kardeşler sarılsın birbirine
Biz olalım yeniden
Göz yummayalım artık, bu ayrılık yeter.

24 Ekim 2011 Pazartesi

DEPREM


Dün bir kez daha sarsıldık, acı kayıplarımızın ardından depremle yüz yüze geldik ve deprem bölgesinde yer alan ülkemizde yüz yüze gelmeye de devam edeceğiz.
Allah depremde hayatını kaybedenlere rahmet eylesin, kalanlara da sabır ve güç versin inşallah. İtiraf etmek zor geliyor değil mi, biz sıcak yataklarımızda yatarken kendi derdimizle meşgulken memleketimizin bir yerinde taş taş üstünde, binalar kat kat olmuş plakalar gibi, bina kolonları hayalet olmuş yok nedense, apartmanlar sanki kağıttan maketler gibi düm düz. Nice canlar gitti göz göre göre. Bu binaları yapanları, bu binaları yapmaya izin verenleri, bu binaları yapanlara göz yumanları Allah'a havale ediyorum. Hesabını muhakkak bir gün gelecek verecekler, kaçamayacakları, yalan söyleyemeyecekleri hesap günü muhakkak gelecek. Hangi partiden, hangi zümreden olursan ol bu değişmeyecek.
Önce Ahlak, önce ahlak gerek bize
Allah'ın verdiği canı korumak gerek
Bu can emanettir bize
Çok canlar gitti hesabını kim verecek
Tedbir almak gerek, dürüst olmak gerek, insan olmak gerek
Önce insan olmak gerek!!!!!!!!!!

Düşünüyorum, kaç çocuk öksüz ve yetim kaldı, kaç kişi sakat kaldı, kaç kişi öldü?
Deprem olup bittikten sonra nerelere sığındı bunca insan, güvenecekleri çatı kaldı mı altına girecekleri,
Hangi binalar sağlam kaldı
Hangi binalar yıkıldı
Bu çocuklar ne olacak şimdi?
Anasız babasız, dayanaksız, korunmasız.......

19 Ekim 2011 Çarşamba

AĞIT

Bir oyun bu, bir oyun
Kör gözler seyre dalmış gülerek
Bekliyorlar akbaba gibi, ha yıkıldı yıkılacak diye
Akıllarına gelmez hiç birinin, bu topraklar insan olanı kucaklar!
Toprak ana ne çok şehidi taşıdı bağrında,
Hepsi anasının kuzusu.
Bu nasıl bir yürek, terk etmiş insan özünü
Can almaya kalkmış hak bilmiş öcünü
Bir gün sona erecek bütün bunlar umuyorum
Basamadığım topraklara gideceğim bir gün.
Oradaki çocukları kucaklayacağım, toprağını öpeceğim hasretle
Birbirine kavuşan iki sevgili olacağız birden
Sensizlik çok zordu diyeceğim...

18 Ekim 2011 Salı

BU YOL UZUN


Bu yol uzun kardeş, zor, aşılması ızdırap verici bazen, kolay değil alışkanlıkları bırakıvermek ya da şöyle diyebilirim bakış açımı değiştirmek, dışarıya karşı mı hayır kendime bakışımı.
Bir insanla iletişim problemi yaşıyorum ama öyle böyle değil o benim dediğim doğru diyor ben de böyle bakma bir de şu yönden bak diye diretiyorum ama biliyorum o uzattıkça uzatacak ve konu çıkılmaz bir noktaya gelecek. Peki ne yapmam lazım? Geceleri uykumu kaçırtan beni kendimle muhasebe etmeye yönelten bu iş mevzusu beni daha ne kadar bunaltacak? Cevap ben tekrar harekete geçinceye kadar. Uykusuz bir geceden sonra tekrar bir hareket planı belirledim, kendimi cezalandırmayı kestim, ben ne kadar olumlu olursam bu iş o kadar olumlu sonuçlanacak ve eğer haklıysam eninde sonunda bu ortaya çıkacak.
Ne yaptım?
Bir iş planı hazırladım, bana karşı olan kişiyi bu iş planına dahil ettim ve görevin önemli bir kısmını ona devrederek sorumluluğu paylaştım, şimdi sıra zamanı iyi kullanıp doğru sonuca ulaşmak ve ortak karara varmak. Haydi kolay gele!

17 Ekim 2011 Pazartesi

BU GÜNLERDE.....

 


Bu günlerde sonbaharın soğuğu vururken yüzümüze, sığınacak bir evim olduğu için şanslıyım. Soğuk ta olsa dışarısı, Allah'ın izniyle akşam gideceğim yuvama diyorum ya buna imkanı olmayanlar. Bu soğukta karnını doyuramayanlar, bir çatısı olmayanlar, derdini anlatacak kimsesi olmayanlar, şefkat ihtiyacı içindeki yavrular. Gözlerimizi daha çok açalım, etrafımıza bakalım, kendini gizleyen gizleyemeyen nice muhtaç insanlara gözümüzü kapamayalım, paylaştıkça yüklerimizden kurtulalım, yüreğimizi hafiletelim, paylaştıkça çoğalsın mutluluğumuz, paylaştıkça artsın sevgimiz.

15 Ekim 2011 Cumartesi

PAYLAŞMAK İSTİYORUM



Güzel bir yazıyı paylaşmak istiyorum sizinle ama paylaşırken kırk yaşıma bir kala biraz da kendi duygularımdan bahsetmek ihtiyacındayım.
Dr. Faik Özdengül'ün yazısını okuyunca ninem geldi aklıma, rahmetli ninem. Size daha önce de bahsetmiştim. Ninem yaşlı bir kadındı bana göre, ben onu yaşlı bulduğumda altmışlı yaşlarını sürüyordu sanırım ama her konuşmasında öbür dünyadan, ölümden bahsetmesi benim onu daha yaşlı görmeme sebep olurdu (çocukken hep sadece yaşlıların öleceğini düşünürdüm). Ne kadar kolay bahsederdi ölümden, hayatın son bulmasından bir yandan korkar ama bir yandan da hayranlık duyardım ona. Her tatili onunla geçirmek isterdim iki odadan ibaret olan küçük evinde, çünkü ben kendim gibiydim orada, o beni olduğum gibi kabul ederdi, dost bilirdi, uzun uzun konuşurdu, dinlerdim ben de, sorular sorardım akşamları, o kendi yatağında konuşur ben de yer yatağında uzanmış dinlerken  uyuyakalırdım.
Onun olgun, kabullenmiş bakış açısına hayret ederdim küçük aklımla. Daha ileri yaşlarda da aynı içtenlikle buluştuk onunla, yazları bütün ailesinin torunlarının kışlık erzağını hazırlardı, ekmeğimizi, tarhanamızı yapar, sebzeleri kuruturdu, bundan şikayet ettiğini duymadım, mutlu olurdu bunları yapmaktan, azla yetinirdi az da olsa her zaman bir kıyıda birikmiş parası olurdu, ben hiç harcamadığından bunu gerekli görmediğinden şüphelenirdim, eminim kefen parası diye sakladığına. Bir inek ve iki tavuk bir eşekle hayatını devam ettirirdi, azdan  şikayet etmezdi çoğu da istemezdi, ne yapacağım ki derdi.
Bir ineğin sütü pek çok bebenin sütü oldu sabahları, iki tavuktan aldığı yumurta hayli hayli yetti ona, yaşlı eşek ise kendini götürmekten acizdi, genelde yarı yolda inmek zorunda kalırdı eşekten ama ben o eşeği arkadaş olsun kendisine diye tuttuğunu düşünürdüm yanında, konuşurdu çünkü, " nahha eşek gibi emi, eşeklikten başka her şeyi yaparsın bir beni taşımazsın tarlaya kadar" derdi, eşek kocaman anırır dinlenmek için bir ağaç gölgesine yatardı, dinlenmesini beklerdik, biz de suyumuzu içerdik bu arada.  Bunları neden mi anlattım şimdi, işte ben onun doğallığını, hayatı olduğu gibi kabullenişini, Allah'a teslimiyetini sevdim, ondandı benim onun yanından ayrılmayışım, bir sevgi muhabbet duyuşum, çocuk aklımla hislerimle onun eteğinden ayrılmayışım:)

10 Ekim 2011 Pazartesi

KABUĞUM












Hepimizin kabuğu var; ince, şeffaf, kalın, nasır tutmuş, yıpranmış.
Bazılarımız istediği zaman o kabuğa girip çıkabiliyor bazılarımız kabuğuna öyle bir girmiş ki çıkmak bilmiyor, bazılarımız da kabuğunu her daim sırtında taşıyor.
Kabuklarımızdan sıyrılıp kalsak nasıl insanlar olurduk acaba?
Kılıflarımız olmasa, bizi tarif eden etiketlerimiz olmasa, pür-i pak insan olsak sadece. Kul olsak, bu sabah kalktığımda hissettiğim şey bu işte…
İnsan kul oldukça Yaradana,  kabuklarının tek tek soyulduğunu hissediyor, bu soyulma acısız olmuyor, öyle bir yapışmışlar ki bırakmıyorlar tenimi, bana ait olmayan bir sürü tabaka.
Görünmez kabuklarımız bir yük sırtımızda.
Hafiflemek istiyorum, belki birazda kanatlanıp uçmak, düşüncelerimin özgürce gezindiği.

6 Ekim 2011 Perşembe

NENEM

Nenem derdi ki,
Gız gızım biz böyleyiz işte, nefsimize uyup gidiyoruz öbür aleme. Sen sen ol doğruluktan ayrılma, vatana millete hayırlı bir insan ol, hayırlı evlatlar yetiştir.
Nenemin hiç bir kötülüğünü görmedim, bu alemi terk edip gittiğinde yanında da değildim, olmak istedim ama olmadı işte. Bu Ramazan Bayramı'nda kabrini ziyaret ettim, ömrü boyunca ekip diktiği, kazancını sağladığı toprağı kabristan olarak bağışlamıştı, işte yatıyor şimdi orada.
Yalan söylediğini, başkasının arkasından konuştuğunu duymadım biri hakkında bir düşündüğü varsa yüzüne söylerdi, hiç korkmazdı ne denir sözlerime diye. Allah'tan başkasından korkmam derdi hep. Saçlarının ağardığını görmedim, saçlarını kestirmezdi de, yüzünde de çok az kırışıklık vardı, abdestsiz dolaştığını da görmedim, namazını da hiç aksatmazdı, huşu içinde Allahuekber dediğini duyardım hep, yavaş yavaş kılardı namazını. Küçük bir radyosu vardı günün havadislerini mutlaka takip ederdi rahmetli. Sabah erkenden kalkardı ezanla birlikte, çok uyumazdı hiç, nasıl olsa çooook uyuyacağız şimdi uyuma zamanı değil kalkın hadi derdi. Allah rahmet eylesin.

Nefsim fısıldıyor

 


Nefsim fısıldıyor tıııııııs,
Kulağımın hemen dibinde, ne kadar güçlü bir fısıltı, başka bir şey duymak istemiyorum şu an:

-Akşam karanlığı çöktü yemek yemeli
-Yemekten sonra ağırlık çöktü gözlerim kapanıyor
-Çok yorgunum, göz kapaklarım ağııııııır
-Çocuğumu uyuturken yanına kıvrılayım, oh ne güzel missssssss
-Oğluş uyudu, nefesi yavaşladı, sıcacık kuzu.
-Kalk, gafil dedi başka bir ses! Zaman geçmekte kaldır kafanı, yüzüne vur suyu kendine geldin işte, üstündeki bu yalan sözleri yıka, sıvanmasın üstüne.
-Gül kokulu seccade, gül kokulu yaşmak, kıblem önümde, huzurundayım tas tamam
-Dua ile
- Allah'ım sana ömür boyu doğru kulluk edenlerden eyle.

Şems Tebrizi'nin otuzsekizinci kuralı

"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

1 Ekim 2011 Cumartesi

YAYA

















kısa yol hangisi
kestirmeden çıkabilir miyim istediğim yere
kırık dallar var, kırık çıkık ayakkabım
kalıbı bozulmuş biraz esvabımın
olsun varsın ne çıkar
görüntüm bozuk olmuş, salkım saçak.
elimde süpürge
geçtiğim yerleri süpürürüm
ayak izi bırakmam,
küçük bir kızım ben ürkek ama meraklı
fazla merak iyi değil öyle mi?
kestirmeyi ararken yol çatallandı, sağa mı gitsem sola mı?

uzunincebiryol



BİR DEMET PAPATYA


Sokak başında bir çiçekçi selam verdi
Papatyaları seversin sen, kendiliğinden biten tüm çiçekleri

Bir demet aldım hemen, kapına gittim usul usul çaldım  açmadın
Biliyordum gittiğini, çoktan terk etmiştin sevgimi
Kapına bıraktım papatyaları, bırakıp gittiğin gönlümün ayak ucuna

Ta en başından beri buraya ait değildin zaten, zamanda bir duraktım ben

Hayran olduğun, gizli gizli seyrettiğin penceremden
Açmadık derin mevzuları, sığ sularda gezdik hep, istemediğimizden değil

Sığ suları aşarsak geri dönememekten korktuk
Ben deli,  çağıldayan bir yürek

Sen deli, yaşlı bir dağ
Şiirdi dünyan, hayaldi memleketin

Bir gün gideceğin yer için ağıtlar yaktın
Olmayan çocukların için destanlar yazdın

Gizli gizli fotoğraflarına baktım, sen nasıl bir çocuktun
Nasıl bir gençtin eskiden

Gönül, vermedikçe içindekileri
Gizemli bir bahçeye girer sanır kendini

O gizem kendinde ama fakında değil sevgili

uzunincebiryol

EKİM


Sonbaharın o kendine has, puslu, nemli, esintili, yeniliklere gebe o sürprizli havasını yaşıyoruz artık. Güneş tepemizde dolanırken aheste,  birden bulutların çıkıvermesi, birden bastırıveren yağmur sırılsıklam bırakıyor hepimizi.
Hazırlıksız bir bünyeyseniz kalırsınız öyle tas tamam, ıslanmış kedi gibi.
Eskiden yağmurda aheste aheste yürümeyi severdim, ıslanmamak için koşturanların arasından, sakince yürüyüp geçmek bana büyük bir zevk verirdi, arınmış tazelenmiş hissederdim, sanki bütün isyanım, üzüntülerim yağmur sularına karışır bana acı veren düşüncelerim bir bir yaprak gibi dökülür, yağmur suyu kaynayan yüreğimi ılıştırır daha bir yaşanır hale getirirdi. Yağmur köklerimi ıslatır, dallarımı yıkar, çiçeklerimi açtırırdı tekrar.
Şimdi düşünüyorum da gençlik ateşinin o alev alev olduğu, isyan bayrağını çektiğimiz zamanlar, ne istediğimize karar vermeye çalıştığımız, kişilik kazandığımız zamanlar ne kadar önemliymiş, en az acısız tarafından o süreci atlatmak sadece anne baba ile mümkünmüş.
Anne baba ne kadar yakınsa çocuğuna o çocuk o kadar daha az acı çekecek, yaraları fazla derin olmayacakmış. Derin yaralar da kapanıyor zamanla ama izi hiç kaybolmuyor, hayatın boyunca o iz sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor sana.
Analık babalık ne zor zanaatmış. Şimdi anne olduğumda anlıyorum bunu, bir anne baba ne kadar yakın olabilir çocuğuna, çooooook.
Bak, bir Ekim ayı  neler hissettiriyor insana!