YA HAYIR SÖYLE YA DA SUS!

30 Aralık 2011 Cuma

saat 24:00

Saat 24:00 ve ben günün sonunda eşimin aldığı yastıklı diz üstü tepsinin üstüne koydum netbookumu oturdum yazıyorum. Sevgili eşim beni düşünmüş almış, daha rahat yazayım istemiş. Bu düşünceliliği mahçup ediyor beni. Bu gün izinliydim yarın da öyle, evimdeyim, çocuğumla birlikte vakit geçireceğim. O halinden memnun, keyfi yerinde, ben evde olduğumda yüzünde güller açıyor hep, hiç eksik olmasın inşallah.
Yılbaşı akşamı çekirdek ailem ve annem babam, kardeşlerim yeğenim bir arada olacağız, bu gün bizim için bahane, bir araya gelme vesilesi, onlar için hazırladığım sofrada birlikte yemek yiyeceğiz, biten yılın ardından sağlık, mutluluk huzur dileyip, dua edeceğiz, her birimiz, içimizden, geçen yılın muhasebesini yapacağı belkide.... sonra biraz da tv, çocuklarla oyun, biraz meyve belki bir pastayla günümüzü şenlendiririz:)

28 Aralık 2011 Çarşamba

ETTEHİYYATÜ'NÜN ANLAMI

"Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki,
Allah'tan başka tanrı yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir".


Tekrar ve tekrar okumak için:)

27 Aralık 2011 Salı

Yine Bir Gülnihal

"Yine Bir Gülnihal" bu besteyi çok severim, daha çok küçükken ilk okuldaki TSM korosunda söylediğimiz bestelerden biri. Bu sabah kulağımda bu şarkı vardı sizinle de paylaşayım dedim:)

26 Aralık 2011 Pazartesi

SÜBHANEKE"NİN ANLAMI

Günaydın herkese, bu gün ne zamandır aklımda olan bir şeyi yaZmak istiyorum. Namaz kılarken sık sık konsantrasyonumu kaybedip dünya işlerini aklıma getirirken buluyorum kendimi ve kendime gelip düzeltiyorum halimi ama bu durum gerçekten rahatsızlık verici.

Bir günümden bahsetmek istiyorum biraz. Sabah abdest alıp namazımı kılıyorum ardından oğluşuma sabah sütünü verip işe gidiyorum. Bütün gün yani öğle, ikindi ve akşam namazı kazaya kalıyor. Akşam eve geldiğimde oğluşla bir kucaklaşma mıncırma hallerinden sonra hemen ocağa yemeği koyuyorum ben bunları yaparken yatsı okunuyor, oğlumun bütün sıkıştırmalarına rağmen namaza duruyorum, önümde arkamda vakit geçiriyor . Yatsıyla birlikte diğer kaza namazlarını da kılıyorum.
Ayrı odada ve nispeten daha sessiz bir odada olmama rağmen bazen gün içinde yaşadığım olaylar ya da yapmam gerekenler aklıma geliyor, kendimi toparlıyorum, bu durum her zaman böyle değil özellikle çok yoğun bir gün geçirdiysem kafam inanılmaz yorgun oluyor.
Allah kusurlarımı affetsin inşallah, amin.
Şimdi kendime dedim ki ben surelerin anlamlarına zaman zaman bakıyorum ama anlamlarını ezberlemedim, demem o ki namazda okurken anlamlarını da bilerek okuyayım böylelikle daha iyi konsantre olabilirim.
Bütün yaşamımız aslında Allah'ın varlığına zikrederek geçiyor, varoluşumuz bir zikir, ben öyle hissediyorum. Farkındalık yaşamayı Allah herkese nasip etsin bazen neden dünyada olduğumuzu unutuyoruz, gündelik hayat bizi alıp sürüklüyor bir taraflara.
Namaz kılarken tam bir teslimiyet içinde günlük hayattan tamamen uzaklaşmış, görevimi icra etmek istiyorum, tam bir sessizlik içinde demek istediğim beynimde sadece Allah'ın kelimeleri olsun, başka bir şey duymamayım, tam bir teslimiyet olsun.
Anlımı secdeye koyduğumda secdenin serinliğini hissediyorum, beni feraha çıkartan bir mutluluk hissediyorum bu mutluluk her zaman olsun istiyorum.
Oğlum, anne bitti mi diye soruyor bana, namaz bitti mi?

Namazda ilk okuduğumuz sure: dua Sübhaneke'nin anlamı:

Allahım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka tanrı yoktur.

PEYGAMBERİMİZ'İN DİLİNDEN DUALAR-II

"Allah'ım! Senden hidayet, takva, (sorumluluk bilinci)iffet ve (gönül) zenginliği isterim.

(Müslim, "Zikir",72)

HADİS

"Kim  kötü ve çirkin bir iş görürse, onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir".

Müslim, İman, 78: Ebu Davud, Salat, 248.

Fazla söze gerek var mı?

23 Aralık 2011 Cuma

BİR HADİS

Hiç biriniz kendisi için istediğini (mü'min)kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
Buhari, İman,7;Müslim, İman,71.

PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN DUALAR

"Allah'ım! Hatalarımı kar ve soğuk su ile temizle. Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi de hatalardan arındır".

(Nesai, "Taharet", 49; Ayrıca bk. Buhari, "Deavat", 38,43-45; "Zikir", 49)
(Diyanet Yayınları, Peygamberimizin Dilinden Dualar)

VAN İÇİN ÖRÜYORUZ

Güzel bir kampanyadan bahsetmek istiyorum arkadaşlar. Van için bere, hırka eldiven ne örebiliyorsak ördüklerimizi elden teslim edecek bir organizasyon oluşturulmuş, bu iyi yürekli insanlara ulaşmak için burayı tıklayın, detaylı bilgileri öğrenin. Haydi arkadaşlar örgülere devam:)

21 Aralık 2011 Çarşamba

BİR MİM

Blogunu okumaktan zevk aldığım akıcı, nükteli yazısına imrendiğim Banu Eker beni mimlemiş hem de olabildiğince adaletli bir yöntem kullanmış blog seçiminde. Mim kuralları (Rules) şöyle:
1- Size bu ödülü layık gören kişiye teşekkür etmeli ve ona geri bağlantı vermelisiniz. (You have to thank the person who gave you the award and link back to their blog)
2- Kendi hakkınızda 7 gerçeği paylaşın. (Share 7 facts about yorself.)
3- Sevdiğiniz ve takdir ettiğiniz 10 başka blogcuya aynı ödülü verdiğinizi bildirin. (Send to 10 other bloggers whose blogs you love, appreciate and tell you have given the award.)

Banu Eker mim için teşekkür ederim.

İnsanın kendisiyle ilgili gerçekleri anlatması pek kolay değil, bir kere açıkların ortaya çıkıyor:) Benim gerçeklerimse fazla iç açıcı değil en azından bazıları, başlayalım o zaman:

1-Çabuk öfkeye kapılırım ve öfkemin ilk yıktığı kırdığı kişi yine ben olurum, her şey bittikten sonra olanları daha sakin kafayla düşündüğümde pişmanlık yaşadığım çok olmuştur bu benim zayıf noktam, işlenmesi gereken, düzeltilmesi gereken yanım.
2-Fazla duygusalım, etrafımda olan biten ne varsa dönüp arkamı görmezlikten gelemem, bırakamam, elimden gelen ne varsa yapmaya çalışırım, gözlerim daima açıktır bu bakımdan. Fazla duygusallık aynı zamanda sulu gözlülük demek benim için, kimse tutamaz hüngür hüngür ağlarım.
3-Bazı takıntılarım var, sık el yıkama, dışarıda hiç bir tutamağa, kapı koluna dokunmama gibi.
4-Bu dünyada yaptığımız iyiliğin de kötülüğünde karşılığını bu dünyada da gördüğümüze inanırım.
5-Haksızlığa gelemem haksızlık bana yapılsın ya da yapılmasın muhakkak müdahele ederim ve sırf bu yüzden pek çok kez zor duruma düşmüşümdür.
6-Resim yapmayı, yeni bir şeyler üretmeyi, denemeyi çok severim. Her malzemenin ana işlevleri dışında pek çok yerde kullanılabileceğini düşünürüm, yapar kullanırım, değiştirir, dönüştürürüm, hobilerim benim için önemlidir.
7-Çocukların kutsal emanetler olduğunu düşünüyorum, onlar birer küçük insan, geleceğimizin sahipleri. Çocuklara hayranım, onları keşfetmek dünyanın en güzel işi, çocukların konuşmalarını dinlemeye, onlarla birlikte oynamaya bayılırım ben de onlarla birlikte tekrar çocuk olurum.

Sıra geldi mimlemeye, ben de bu yazıyı okuyan herkesi mimliyorum, isteyen cevaplayabilir. Kolay gelsin.

2. DERS

Blog yazma sebebimi unutmamak için:)

bilmek istersen seni
can içre ara canı
geç canından bul anı
sen seni bil sen seni

kim bildi ef'alini
ol bildi sıfatını
anda gördü zatını
sen seni bil sen seni

görünen sıfatındır
anı gören zatındır
gayri ne hacetindir
sen seni bil sen seni

kim ki hayrete vardı
nura müstagrak oldu
tevhid-i zatı buldu
sen seni bil sen seni

bayram özünü bildi
bileni anda buldu
bulan ol kendi oldu
sen seni bil sen seni
Hacı Bayram-ı Veli

20 Aralık 2011 Salı

Densizliklere karşı eskisinden daha sakin olabiliyorum artık, bu dünyada hiç bir şey şaşırtmıyor beni diyemeyeceğim çünkü daha o kadar vurdum duymaz olamadım ben, hala kabul edemediğim gerçekler var, sözel veya fiziki şiddet gibi, saygısızlık gibi, kendini ot bok kelimeler kullanarak cool olduğunu sananlar gibi ama işte burası sanal dünya sayfalarında ne yazarlarsa yazsınlar özgürler gider okumazsın olur biter. Bu yazımı okuyan sevgili okur, şu hayatta öğrendiğim şeyler listesi hazırlamaya karar verdim ben hani ders aldım bundan bir daha aynı hatayı yapmam babında. Sonradan dönüp dönüp okuduğumda unuttuğum bir şeyler varsa kendimi dürtükleyip kendime gelmek için. Bu gün ilkini yayınlıyorum.

1- Sanal dünyayı fazla ciddiye alma, şaşırırsın!

16 Aralık 2011 Cuma

YORUM YAZMAK

Takip ettiğim blogları okumayı seviyorum, yorum bırakmayı, fikir paylaşmayı. Yorum yazmak önemli benim için yorum almak da. Yorum yazarken seçtiğim kelimelere dikkat ederim elimden geldiğince, yazının neşesine ya da hüznüne kapılıp karşı tarafı üzecek bir söz söylemekten çekinirim, yorum yazıp ta göndermeden önce defalarca bakarım bir hata yapmış mıyım diye.
Yüz yüze konuşmak farklıdır, konuşmanın gidişatından mimiklerinden asıl ne demek istediğini daha kolay kavrar insan o zaman bile çelişkiye düşüp zıtlaşmaz mıyız karşımızdakiyle işte o yüzden dikkat ederim yorum bırakırken.
Yağmur yağmaya başladı şimdi, çatıyı dövüyor damlalar. Senenin bitmesine az kaldı, muhasebe defteri 2011 açık duruyor hala, yılın son günlerinin hesabı tutulacak, doğrular yanlışlar ayıklanacak, 2012'ye umutlarla başlanacak.

GEÇİP GİDEN ZAMAN-2

Bir yılı daha geride bırakırken muhasebeler başladı geçen yıla dair, gerçi bu muhasebe hiç bitmiyor bende sadece yılın son günlerinde iyice bir derinleşiyor ve takvim 31 Aralığı gösterdiğinde bir hüzün kaplıyor içimi, bir yıl daha bitmiş ömürden ve kendimle halleşememişim daha eksikler var, yamalar görünüyor her yerimde. Tamirler 2012'de de devam edecek bu gidişle Allah'ın izniyle.
Ümit etmeyi bırakmadan, doğruluktan ayrılmadan, sevdiklerimizi kırmadan, maddi manevi bereketli bolluk içinde bir yeni yıl diliyorum tüm insanlığa.
Dilerim daha az savaş, daha az haksızlık, daha az ihmalkarlık daha fazla insanlık kazanır.
Dilerim halkın sesi olur seçtiklerimiz.
Dilerim doğru seçimler yaparız biz.
Dilerim daha çok muhabbet içinde oluruz sevdiklerimizle.
Dilerim daha bir içten, daha bir derinden düşünürüz.
Dilerim doğa kendini daha çabuk yeniler, kirleten bizler de daha az kirletiriz.
Dilerim başka canlıların da bu dünyada yaşadığını, bizim hakkımız olduğu kadar onların da yaşamaya hakkı olduğunu unutmayız.
Dilerim bu hayatta da yaşam pınarlarımız kesilmesin, imanımız eksilmesin.

10 Aralık 2011 Cumartesi

GEÇİP GİDEN ZAMAN

fotoğraf buradan

"Kendime küsüm ben, kırgınım, kızgınım
Bir karmaşıklığın içinde gidiiiiiip geliyorum
eş iş çocuk ve ben
zamanın ucunu yakalayıp sonunu kaçırıyorum, sonunu yakalayıp başını kaçırıyorum
Düşüncelerim dilimden dökülüyor sanıyorum bir bakmışım hiç bir şey dememişim,
kendi kendime düşünmüşüm.

asıl olmak istediğim olmaya çalışırken kıyısından geçememişim, kıyısından geçtiğimi sanırken dibe dalmışım, meğer bir çukur varmış görmemişim."

Taslağıma baktım bunları yazmışım geçen hafta ve dönüp bakmamışım bir daha, gerçekten hüzne düşmek çok kolay, şimdi iyiyim, toparlandım, yün yumak oldum, şiş oldum ördüm sıraya dizdim düşüncelerimi. Bazen ihtiyaç var, durup ben ne yapıyorum demeye. Yünler dolaşıpta  ucunu bulamadığımız zaman dolaşıklığı çözerken bir bir, yardımları kabul etmek lazım hiç çekinmeden.
Maneviyat önemli, ruhu beslemek....
Yanan kandil hiç sönmesin inşallah, o heyecan, yaşam pınarı hep aksın durmadan.

Ruh halime uygun bir şarkıyla başbaşa bırakıyorum sizi iyi dinlemeler:)

3 Aralık 2011 Cumartesi

EY GÜZEL ÜLKE

Ey güzel ülke, uzak ülke

Ey bilmediğim ülke

Ne kendi isteğimle geldim sana

Ne de soylu bir atın sırtında

Beni bu yiğit delikanlıyı

Gençliğin ateşi sürükledi sana

Bi de başımdaki şarap dumanları

Puşkin
(Ezginin Günlüğü şarkısı)

Bir de burdan dinleyelim: EY GÜZEL ÜLKE

2 Aralık 2011 Cuma

HEDİYELER VAR


Dürr-i Yekta, blogunun birinci yılının dolması sebebiyle bir hediye çekilişi düzenlemiş ben hediyelere bayıldım merak edenler hemen buraya tıklasın:)

1 Aralık 2011 Perşembe

AŞKIN TERAPİ

Merhabalar sevgili bloggerlar, uzun bir aradan sonra tekrar yazıyorum bloğumda ama takip ettiğim blogları her zaman ziyaret ediyor, okuyorum, umarım bundan sonra daha fazla güncelleme yapabilirim.
Bir süre önce heyecanla aldığım ama bir türlü bitiremediğim bir kitaptan alıntı yapmak istiyorum sizlere, "Aşkın Terapi" Dr. M. Faik Özdengül yazmış.

"Bakın Hz. Ali ne diyor?
İlacın sende ama bilmiyorsun sen
Derdin kendinden ama görmüyorsun sen
Harfleriyle gizlinin apaçık olduğu
Kitabı mübinsin sen
Küçük bir cisim sanıyorsun kendini
Oysa sende dürülü en büyük alem
Kendinden başkasına ihtiyacın yok senin
Bir düşünsen nefs üstünde ama düşünmezsin sen"
                                                  Ali Bin Ebi Talib

Gerçekten öyle mi?

Eski Yunan mitolojisinde bahsi geçer.
Tanrılar mutluluğu saklamak istemiş, Tanrılardan biri demiş ki yıldızlara saklayalım, ormanın içine demiş birisi, denizlerin dibine demiş ötekisi, bir bir sıralamışlar önerilerini, sonunda şöyle demiş içlerinden biri. Hiç biri olmaz insanoğlu arar bulur, en iyisi mutluluğu onun içine saklayalım her yere bakar da kendi içine bakmak aklına gelmez.

Kendi içimde mi? nerde? olabilir mi bu?
Anlaşılıyor ki bunun gerçekten de kendi içimizde olduğunu kabul etmemiz gerekiyor, başlangıcı bu işin, iyi de kötü de doğru da yanlış ta, huzur da huzursuzluk ta hepsi içerde bir yerlerde.
Mevlana Mesnevisinde:- "İnsan zihni sazlık gibidir, orman gibidir, orda aslan da var, yaban eşeği de sen yaban eşeğinin peşine takılma " der.
Devamı için kitabı alın ve okuyun derim, benim hoşuma gitti amma ve lakin bir türlü sonunu getirme fırsatını yakalayamadım.

22 Kasım 2011 Salı

YALNIZ BİR NOKTA

.



Bloğumu ihmal etmek demek kendimi ihmal etmek demek benim için. Haberlere bakmak istemiyorum, ben ne kadar kaçmaya çalışsam da ülkenin gerçeklerinden gerçekler üstüme üstüme geliyor bir yalanın ortasında buluyorum kendimi. Bir çıkmazdayım, insan kendini ne kadar kandırabilir, hayat sadece bizden ibaret değil ki! Çevremizde olup bitenlerden payımıza düşeni alıyoruz hepimiz bazımız az bazımız çok. Benim gibi fazla hassas bünyeler ise perişan oluyor bu durumda. Oğlumu bağrıma basıp çok şükür Allah'ıma günü tamamlıyorum. Böyle anlarda Allah'ıma daha çok yaklaşıyorum, her şey bir yanılsama, gerçek aleme ulaşmak için uzun ince bir yoldayım, seçenek olarak gördüğüm çatallar Allah'ın bize verdiği sapaklar. Bu sapaklarda ne kadar doğru yürürsem o kadar iyi olacağım. İnsanoğlu zayıf, insanoğlu küçük. Maddi ve manevi çöküşler yaşıyoruz, olan her şey kabuğumuza daha çok çekilmemize sebep oluyor, hayatı anlamlı hale getirmek için ne yapmalı, gerçeklerden kopmamak için ne yapmalı? Kendimi yalnız hissediyorum, evrende yapayalnız bir noktayım!

15 Kasım 2011 Salı

BİR YAKINMA!


Her gün ama her gün işe giderken kendime, bunca işsiz var sabret, başka bir yerde çalışsan da gene aynı tip insanlarla bir arada olacaksın, değişmeyecekler sen de değişmeyeceksin diyorum kendi kendime. İşe gidiyorum ve bir sürü sorunla cebelleşiyorum, dişlerimi sıkıyorum bütün gün, stresle dolu geçiyor günlerim. Haftada bir gün tatil bir ömür boyu sürsün istiyorum, ben sadece çocuğumla vakit geçireyim, evimle meşgul olayım, hobilerimle uğraşayım hatta hobilerimden para kazanayım istiyorum, çok şey istiyorum değil mi, bunları düşüneceğimi yirmi yıl önce söyleseler gülerdim herhalde.
Erkek nüfusunun fazla olduğu bir sektördeyim dolayısıyla zamanla erkek gibi giyinmek, sert tavırlar sergilemek ve onlardan farklı olmadığımı ispat etmekle geçti yıllarım, neden mi çünkü fiziksel dayanıksızlığımız hep güçlü düşünce yapımızın önüne geçti erkek bakışına göre, sanki fiziksel güçsüzlük akıl içinde geçerliymiş gibi. Bu konuda feminist yaklaşacağım sevgili okuyucular, erkekler  iş yerindeki kararlarında çoğu zaman çuvallıyorlar, duygusal olarak ise çok eksiklikleri var çünkü bir karar verirken sadece bir yönde karar vermek o kararın doğru karar olduğunu göstermiyor, insan psikolojisini bilmek gerekiyor.
Erkek çocuklarını yetiştirirken anne babalar duygusal gelişimlerini ihmal ediyorlar sanki, ince fikirli olmak, başkasını düşünmek, bir başkasının bakış açısıyla düşünmek, duygularını doğru ifade edebilmek, duygularını korkmadan gösterebilmek gibi, neyse ki şimdiki anneler daha çok önem veriyorlar buna, neyse ki.
Yine ve tekrar söylemek gerekirse annelere, kadınlara çok iş düşüyor, toplumu ancak ve ancak onların katkıları değiştirebilir!

4 Kasım 2011 Cuma

KURBAN BAYRAMINIZI KUTLARIM, MUTLU BAYRAMLAR.
BU BAYRAMDA AÇLAR DOYSUN, ÇOCUKLAR MUTLU OLSUN, BÜYÜKLER, YAŞLILAR SEVİNSİN, KUCAKLANSIN, ELLERİ ÖPÜLSÜN.

3 Kasım 2011 Perşembe

KORKU!

Neden korkarız, nelerden korkarız, niçin korkarız, korkunca ne yaparız?
Korkuyu salmak çok kolay, sokakta, evde, okulda, iş yerinde, yaşadığın toplumda.  Gazetelerde her gün çarşaf çarşaf haber okuyoruz, 26 kişinin tecavüzüne uğramış bir kız çocuğu, dayaktan ölmüş kadınlar, çöpün kenarına bırakılmış bebekler, dayak yemiş yavrular, eziyete uğramış hayvanlar, patronunun tacizine uğramış (mobing) işçi, memur, okulda dayak yemiş öğrenci(kulak kopartan), coplanmış eylemci, hakkını arayan vatandaş, öğrenci, saymakla bitmiyor değil mi?
Peki neden?
İnsanları bu hale getiren ne?
Neden bazı insanlar şiddet uyguluyor?
Neden bazıları buna göz yumuyor?
Neden kanunlarımız masumu korumuyor?
Neden ?
Korkan kişi ne yapıyor peki?
Daha çok korkuyor, saklanıyor, siniyor, gizliyor kendini, kaçıyor, yardım edecek kimsenin olmadığına inanıyor, çaresiz kalıyor, susuyor, sonra bir bakıyoruz ki sussa da canını almış biri.
Kurtulamamış.

İşte size bir örnek:



“Yargıtay’ın verdiği karar hukuka aykırıdır”

Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 13 yaşında tecavüze uğrayan N.Ç.'nin faillerle kendi rızasıyla beraber olduğuna karar vermesine tepkiler sürüyor. Kararla ilgili Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu da bir açıklama yaptı: “Yargı makamları tecavüzcülerle ataerkil ortaklık kurmayı sürdüren kararlar verdiği sürece, yapılan yasa değişiklikleri kadınları ve çocukları korumayı sağlayamayacaktır.”

Uçan Süpürge Haber Merkezi
02/11/2011


Açıklamanın tam metni şöyle:

“Basından öğrendiğimiz kadarıyla; Yargıtay 14. Ceza Dairesi, Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç.’ye tecavüz edilmesi ile ilgili 32 sanıklı davada, yerel mahkemenin 'N.Ç.’nin sanıklarla rızasıyla birlikte olduğu' yönündeki kararını onadı. Daire bu nedenle, yerel mahkemenin sanıklara en az 10 yıl ceza verilmesini öngören tecavüz suçundan değil, en az 5 yıl ceza öngören '15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak' suçundan ceza verilmesini yeterli buldu.

Daire aynı gerekçeyle sanıklar hakkındaki 'rızasını alarak alıkoymak' suçunun zamanaşımından düşmesi kararlarını da onadı ve böylece ‘zorla alıkoymak’ suçundan alacakları 5-10 yıl arası hapisten de kurtardı.

Mardin’de 2002 yılında 13 yaşındaki N.Ç.’nin fuhuşa sürüklendiği ve kendisini satan kadınlar tarafından aralarında asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin bulunduğu 26 erkekle ilişkiye girmeye zorlandığı ortaya çıkmıştı. Mahkeme sanıklara kanundaki alt sınırdan ceza vermiş, üstüne bir de iyi hal indirimi yapmıştı.

Mahkemenin sanıklar hakkında 'reşit olmayan kişiyi zorla alıkoyma' suçlaması yerini 'rızasını alarak alıkoymaya' dönmüş ve zamanaşımından düşme kararı verilmişti. Yargıtay tecavüz eden 18 sanığa 'ırza geçme', onu sanıklara pazarlayan 2 kadın hakkındaki 'ırza geçmeye iştirak' suçundan verilen cezaların yarı oranında artırılması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verdi. 3 sanık hakkındaki beraat kararı ile N.Ç.’ye yanında başka kimse olmadan tecavüz eden 5 sanığa verilen mahkumiyet kararlarını ise onadı.

Davada verilen karar öncelikle TCK'nun 103. maddesinde düzenlenen 'çocukların cinsel istismarı' maddesine aykırıdır. Yasa 15 yaşını tamamlamamış çocukları fiilin anlam ve sonucunu anlamayacak çocuk kategorisine koymaktadır. Fiilin anlam ve sonucunu anlayamayacak kategorideki bir çocuğa karşı işlenen fiilde, çocuğun rızası olup olmadığı aranmaz. Çünkü çocuk rızanın da sonuçlarını anlayamayacak bir kategoride kabul edilmektedir. Bu nedenle fiil 15 yaşından küçüklere yöneltildiğinde mahkemenin rıza araştırmasına hiç girmemesi gerekir. Bu anlamda karar mevcut kanuna aykırıdır.

Kararda ayrıca çocuğu pazarlayan kadınlara 'iffetsiz yaşam sürüyorlar' diye iyi hal indirimi yapılmazken, çocukla ilişkiye giren tecavüzcü erkeklere iyi hal indirimi yapılmıştır. Bu kararla hukuk dünyasında 'pazarlayan iffetsiz, tecavüz eden iffetli' gibi bir sonuç doğmasına da neden olunmuştur. Karar, tecavüzcüden başka herkes kabahatlidir dolaylı sonucunu doğurmaktadır. Böyle bir kararın hukuka uygun ve adaletli kabul edilmesi mümkün değildir. N.Ç.’nin yaşadığı istismar ömür boyu onarılması güç travmalara neden olacakken, mahkemelerin erkekleri nasıl ceza almaktan kurtaracakları telaşına düşmeleri ve yüksek mahkemenin de aynı tutumu benimsemesi, yargının her kademesinin yasalara rağmen gösterdiği ataerkil direnci teşhir etmektedir. Yargı makamlarına bir kez daha; cinsel istismar edenin haklarına odaklandıkları kadar, cinsel istismara uğrayanın haklarını korumaya da odaklanma vazifeleri olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Yargı makamları tecavüzcülerle ataerkil ortaklık kurmayı sürdüren kararlar verdiği sürece, yapılan yasa değişiklikleri kadınları ve çocukları korumayı sağlayamayacaktır. Kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddeti önlemekle görevli tüm devlet makamlarını, yasaların uygulanmasını sağlamaya ve kadın ve çocuklara yönelik cinsel şiddeti durduracak önlemler almaya bir kez daha davet ediyoruz.”


Hadi çocuklarınızı sokakta oynamaya çıkartın, parkta bir saniye gözünüzü ondan ayırın!

2 Kasım 2011 Çarşamba

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK NE DEMİŞ?

"Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir."

"Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir."  

 "İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?"

"Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder."

 "Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur."

"Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir. "

" Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği dinin icaplarını yapmak ve yapmamak hak ve hürriyetlerine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz." 1925 

"Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiç birşey yapamazdım."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK











TARİH YAZMAK TARİH YAPMAK KADAR MÜHİMDİR, YAZAN YAPANA SADIK KALMAZSA, DEĞİŞMEYEN HAKİKAT İNSANLIĞI ŞAŞIRTACAK BİR MAHİYET ALIR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

25 Ekim 2011 Salı

AĞITTAN SONRA

Ağıt demiştim değil mi
kardeşimi kucaklayacağım, toprağıma ayak basacağım bir gün demiştim
Bir afet oldu derinden gelen
yerle bir eden
toz duman eden
Yakarış yalvarış birbirine karıştı, kimse yok mu sesleri birbirine değdi
Böyle olsun istemedim ben
Yerle bir olmuşken her şey, çocuklar öksüz
battaniye kazak gönderdim  çocuklarıma
keşke kendimi de götürebilsem, kucaklayabilsem her birini
Anasının kuzusu, süt kokulu bebeleri.
Gelecek inşa edilecekse yeniden
Kardeşler sarılsın birbirine
Biz olalım yeniden
Göz yummayalım artık, bu ayrılık yeter.

24 Ekim 2011 Pazartesi

DEPREM


Dün bir kez daha sarsıldık, acı kayıplarımızın ardından depremle yüz yüze geldik ve deprem bölgesinde yer alan ülkemizde yüz yüze gelmeye de devam edeceğiz.
Allah depremde hayatını kaybedenlere rahmet eylesin, kalanlara da sabır ve güç versin inşallah. İtiraf etmek zor geliyor değil mi, biz sıcak yataklarımızda yatarken kendi derdimizle meşgulken memleketimizin bir yerinde taş taş üstünde, binalar kat kat olmuş plakalar gibi, bina kolonları hayalet olmuş yok nedense, apartmanlar sanki kağıttan maketler gibi düm düz. Nice canlar gitti göz göre göre. Bu binaları yapanları, bu binaları yapmaya izin verenleri, bu binaları yapanlara göz yumanları Allah'a havale ediyorum. Hesabını muhakkak bir gün gelecek verecekler, kaçamayacakları, yalan söyleyemeyecekleri hesap günü muhakkak gelecek. Hangi partiden, hangi zümreden olursan ol bu değişmeyecek.
Önce Ahlak, önce ahlak gerek bize
Allah'ın verdiği canı korumak gerek
Bu can emanettir bize
Çok canlar gitti hesabını kim verecek
Tedbir almak gerek, dürüst olmak gerek, insan olmak gerek
Önce insan olmak gerek!!!!!!!!!!

Düşünüyorum, kaç çocuk öksüz ve yetim kaldı, kaç kişi sakat kaldı, kaç kişi öldü?
Deprem olup bittikten sonra nerelere sığındı bunca insan, güvenecekleri çatı kaldı mı altına girecekleri,
Hangi binalar sağlam kaldı
Hangi binalar yıkıldı
Bu çocuklar ne olacak şimdi?
Anasız babasız, dayanaksız, korunmasız.......

19 Ekim 2011 Çarşamba

AĞIT

Bir oyun bu, bir oyun
Kör gözler seyre dalmış gülerek
Bekliyorlar akbaba gibi, ha yıkıldı yıkılacak diye
Akıllarına gelmez hiç birinin, bu topraklar insan olanı kucaklar!
Toprak ana ne çok şehidi taşıdı bağrında,
Hepsi anasının kuzusu.
Bu nasıl bir yürek, terk etmiş insan özünü
Can almaya kalkmış hak bilmiş öcünü
Bir gün sona erecek bütün bunlar umuyorum
Basamadığım topraklara gideceğim bir gün.
Oradaki çocukları kucaklayacağım, toprağını öpeceğim hasretle
Birbirine kavuşan iki sevgili olacağız birden
Sensizlik çok zordu diyeceğim...

18 Ekim 2011 Salı

BU YOL UZUN


Bu yol uzun kardeş, zor, aşılması ızdırap verici bazen, kolay değil alışkanlıkları bırakıvermek ya da şöyle diyebilirim bakış açımı değiştirmek, dışarıya karşı mı hayır kendime bakışımı.
Bir insanla iletişim problemi yaşıyorum ama öyle böyle değil o benim dediğim doğru diyor ben de böyle bakma bir de şu yönden bak diye diretiyorum ama biliyorum o uzattıkça uzatacak ve konu çıkılmaz bir noktaya gelecek. Peki ne yapmam lazım? Geceleri uykumu kaçırtan beni kendimle muhasebe etmeye yönelten bu iş mevzusu beni daha ne kadar bunaltacak? Cevap ben tekrar harekete geçinceye kadar. Uykusuz bir geceden sonra tekrar bir hareket planı belirledim, kendimi cezalandırmayı kestim, ben ne kadar olumlu olursam bu iş o kadar olumlu sonuçlanacak ve eğer haklıysam eninde sonunda bu ortaya çıkacak.
Ne yaptım?
Bir iş planı hazırladım, bana karşı olan kişiyi bu iş planına dahil ettim ve görevin önemli bir kısmını ona devrederek sorumluluğu paylaştım, şimdi sıra zamanı iyi kullanıp doğru sonuca ulaşmak ve ortak karara varmak. Haydi kolay gele!

17 Ekim 2011 Pazartesi

BU GÜNLERDE.....

 


Bu günlerde sonbaharın soğuğu vururken yüzümüze, sığınacak bir evim olduğu için şanslıyım. Soğuk ta olsa dışarısı, Allah'ın izniyle akşam gideceğim yuvama diyorum ya buna imkanı olmayanlar. Bu soğukta karnını doyuramayanlar, bir çatısı olmayanlar, derdini anlatacak kimsesi olmayanlar, şefkat ihtiyacı içindeki yavrular. Gözlerimizi daha çok açalım, etrafımıza bakalım, kendini gizleyen gizleyemeyen nice muhtaç insanlara gözümüzü kapamayalım, paylaştıkça yüklerimizden kurtulalım, yüreğimizi hafiletelim, paylaştıkça çoğalsın mutluluğumuz, paylaştıkça artsın sevgimiz.

15 Ekim 2011 Cumartesi

PAYLAŞMAK İSTİYORUM



Güzel bir yazıyı paylaşmak istiyorum sizinle ama paylaşırken kırk yaşıma bir kala biraz da kendi duygularımdan bahsetmek ihtiyacındayım.
Dr. Faik Özdengül'ün yazısını okuyunca ninem geldi aklıma, rahmetli ninem. Size daha önce de bahsetmiştim. Ninem yaşlı bir kadındı bana göre, ben onu yaşlı bulduğumda altmışlı yaşlarını sürüyordu sanırım ama her konuşmasında öbür dünyadan, ölümden bahsetmesi benim onu daha yaşlı görmeme sebep olurdu (çocukken hep sadece yaşlıların öleceğini düşünürdüm). Ne kadar kolay bahsederdi ölümden, hayatın son bulmasından bir yandan korkar ama bir yandan da hayranlık duyardım ona. Her tatili onunla geçirmek isterdim iki odadan ibaret olan küçük evinde, çünkü ben kendim gibiydim orada, o beni olduğum gibi kabul ederdi, dost bilirdi, uzun uzun konuşurdu, dinlerdim ben de, sorular sorardım akşamları, o kendi yatağında konuşur ben de yer yatağında uzanmış dinlerken  uyuyakalırdım.
Onun olgun, kabullenmiş bakış açısına hayret ederdim küçük aklımla. Daha ileri yaşlarda da aynı içtenlikle buluştuk onunla, yazları bütün ailesinin torunlarının kışlık erzağını hazırlardı, ekmeğimizi, tarhanamızı yapar, sebzeleri kuruturdu, bundan şikayet ettiğini duymadım, mutlu olurdu bunları yapmaktan, azla yetinirdi az da olsa her zaman bir kıyıda birikmiş parası olurdu, ben hiç harcamadığından bunu gerekli görmediğinden şüphelenirdim, eminim kefen parası diye sakladığına. Bir inek ve iki tavuk bir eşekle hayatını devam ettirirdi, azdan  şikayet etmezdi çoğu da istemezdi, ne yapacağım ki derdi.
Bir ineğin sütü pek çok bebenin sütü oldu sabahları, iki tavuktan aldığı yumurta hayli hayli yetti ona, yaşlı eşek ise kendini götürmekten acizdi, genelde yarı yolda inmek zorunda kalırdı eşekten ama ben o eşeği arkadaş olsun kendisine diye tuttuğunu düşünürdüm yanında, konuşurdu çünkü, " nahha eşek gibi emi, eşeklikten başka her şeyi yaparsın bir beni taşımazsın tarlaya kadar" derdi, eşek kocaman anırır dinlenmek için bir ağaç gölgesine yatardı, dinlenmesini beklerdik, biz de suyumuzu içerdik bu arada.  Bunları neden mi anlattım şimdi, işte ben onun doğallığını, hayatı olduğu gibi kabullenişini, Allah'a teslimiyetini sevdim, ondandı benim onun yanından ayrılmayışım, bir sevgi muhabbet duyuşum, çocuk aklımla hislerimle onun eteğinden ayrılmayışım:)

10 Ekim 2011 Pazartesi

KABUĞUM












Hepimizin kabuğu var; ince, şeffaf, kalın, nasır tutmuş, yıpranmış.
Bazılarımız istediği zaman o kabuğa girip çıkabiliyor bazılarımız kabuğuna öyle bir girmiş ki çıkmak bilmiyor, bazılarımız da kabuğunu her daim sırtında taşıyor.
Kabuklarımızdan sıyrılıp kalsak nasıl insanlar olurduk acaba?
Kılıflarımız olmasa, bizi tarif eden etiketlerimiz olmasa, pür-i pak insan olsak sadece. Kul olsak, bu sabah kalktığımda hissettiğim şey bu işte…
İnsan kul oldukça Yaradana,  kabuklarının tek tek soyulduğunu hissediyor, bu soyulma acısız olmuyor, öyle bir yapışmışlar ki bırakmıyorlar tenimi, bana ait olmayan bir sürü tabaka.
Görünmez kabuklarımız bir yük sırtımızda.
Hafiflemek istiyorum, belki birazda kanatlanıp uçmak, düşüncelerimin özgürce gezindiği.

6 Ekim 2011 Perşembe

NENEM

Nenem derdi ki,
Gız gızım biz böyleyiz işte, nefsimize uyup gidiyoruz öbür aleme. Sen sen ol doğruluktan ayrılma, vatana millete hayırlı bir insan ol, hayırlı evlatlar yetiştir.
Nenemin hiç bir kötülüğünü görmedim, bu alemi terk edip gittiğinde yanında da değildim, olmak istedim ama olmadı işte. Bu Ramazan Bayramı'nda kabrini ziyaret ettim, ömrü boyunca ekip diktiği, kazancını sağladığı toprağı kabristan olarak bağışlamıştı, işte yatıyor şimdi orada.
Yalan söylediğini, başkasının arkasından konuştuğunu duymadım biri hakkında bir düşündüğü varsa yüzüne söylerdi, hiç korkmazdı ne denir sözlerime diye. Allah'tan başkasından korkmam derdi hep. Saçlarının ağardığını görmedim, saçlarını kestirmezdi de, yüzünde de çok az kırışıklık vardı, abdestsiz dolaştığını da görmedim, namazını da hiç aksatmazdı, huşu içinde Allahuekber dediğini duyardım hep, yavaş yavaş kılardı namazını. Küçük bir radyosu vardı günün havadislerini mutlaka takip ederdi rahmetli. Sabah erkenden kalkardı ezanla birlikte, çok uyumazdı hiç, nasıl olsa çooook uyuyacağız şimdi uyuma zamanı değil kalkın hadi derdi. Allah rahmet eylesin.

Nefsim fısıldıyor

 


Nefsim fısıldıyor tıııııııs,
Kulağımın hemen dibinde, ne kadar güçlü bir fısıltı, başka bir şey duymak istemiyorum şu an:

-Akşam karanlığı çöktü yemek yemeli
-Yemekten sonra ağırlık çöktü gözlerim kapanıyor
-Çok yorgunum, göz kapaklarım ağııııııır
-Çocuğumu uyuturken yanına kıvrılayım, oh ne güzel missssssss
-Oğluş uyudu, nefesi yavaşladı, sıcacık kuzu.
-Kalk, gafil dedi başka bir ses! Zaman geçmekte kaldır kafanı, yüzüne vur suyu kendine geldin işte, üstündeki bu yalan sözleri yıka, sıvanmasın üstüne.
-Gül kokulu seccade, gül kokulu yaşmak, kıblem önümde, huzurundayım tas tamam
-Dua ile
- Allah'ım sana ömür boyu doğru kulluk edenlerden eyle.

Şems Tebrizi'nin otuzsekizinci kuralı

"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

1 Ekim 2011 Cumartesi

YAYA

















kısa yol hangisi
kestirmeden çıkabilir miyim istediğim yere
kırık dallar var, kırık çıkık ayakkabım
kalıbı bozulmuş biraz esvabımın
olsun varsın ne çıkar
görüntüm bozuk olmuş, salkım saçak.
elimde süpürge
geçtiğim yerleri süpürürüm
ayak izi bırakmam,
küçük bir kızım ben ürkek ama meraklı
fazla merak iyi değil öyle mi?
kestirmeyi ararken yol çatallandı, sağa mı gitsem sola mı?

uzunincebiryol



BİR DEMET PAPATYA


Sokak başında bir çiçekçi selam verdi
Papatyaları seversin sen, kendiliğinden biten tüm çiçekleri

Bir demet aldım hemen, kapına gittim usul usul çaldım  açmadın
Biliyordum gittiğini, çoktan terk etmiştin sevgimi
Kapına bıraktım papatyaları, bırakıp gittiğin gönlümün ayak ucuna

Ta en başından beri buraya ait değildin zaten, zamanda bir duraktım ben

Hayran olduğun, gizli gizli seyrettiğin penceremden
Açmadık derin mevzuları, sığ sularda gezdik hep, istemediğimizden değil

Sığ suları aşarsak geri dönememekten korktuk
Ben deli,  çağıldayan bir yürek

Sen deli, yaşlı bir dağ
Şiirdi dünyan, hayaldi memleketin

Bir gün gideceğin yer için ağıtlar yaktın
Olmayan çocukların için destanlar yazdın

Gizli gizli fotoğraflarına baktım, sen nasıl bir çocuktun
Nasıl bir gençtin eskiden

Gönül, vermedikçe içindekileri
Gizemli bir bahçeye girer sanır kendini

O gizem kendinde ama fakında değil sevgili

uzunincebiryol

EKİM


Sonbaharın o kendine has, puslu, nemli, esintili, yeniliklere gebe o sürprizli havasını yaşıyoruz artık. Güneş tepemizde dolanırken aheste,  birden bulutların çıkıvermesi, birden bastırıveren yağmur sırılsıklam bırakıyor hepimizi.
Hazırlıksız bir bünyeyseniz kalırsınız öyle tas tamam, ıslanmış kedi gibi.
Eskiden yağmurda aheste aheste yürümeyi severdim, ıslanmamak için koşturanların arasından, sakince yürüyüp geçmek bana büyük bir zevk verirdi, arınmış tazelenmiş hissederdim, sanki bütün isyanım, üzüntülerim yağmur sularına karışır bana acı veren düşüncelerim bir bir yaprak gibi dökülür, yağmur suyu kaynayan yüreğimi ılıştırır daha bir yaşanır hale getirirdi. Yağmur köklerimi ıslatır, dallarımı yıkar, çiçeklerimi açtırırdı tekrar.
Şimdi düşünüyorum da gençlik ateşinin o alev alev olduğu, isyan bayrağını çektiğimiz zamanlar, ne istediğimize karar vermeye çalıştığımız, kişilik kazandığımız zamanlar ne kadar önemliymiş, en az acısız tarafından o süreci atlatmak sadece anne baba ile mümkünmüş.
Anne baba ne kadar yakınsa çocuğuna o çocuk o kadar daha az acı çekecek, yaraları fazla derin olmayacakmış. Derin yaralar da kapanıyor zamanla ama izi hiç kaybolmuyor, hayatın boyunca o iz sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor sana.
Analık babalık ne zor zanaatmış. Şimdi anne olduğumda anlıyorum bunu, bir anne baba ne kadar yakın olabilir çocuğuna, çooooook.
Bak, bir Ekim ayı  neler hissettiriyor insana!

29 Eylül 2011 Perşembe

HATALARIMLA SEV BENİ


Kendime diyorum ki hatalarımla sev beni! Evet, asla ve asla kendine toleresi olmayan, bir hata yaptığında kendini yerden yere vuranlardanım ben, sağlıksız bir durum, muhtemelen mükemmelliyetçi bir annenin çocuğu olmamdan geliyor, gerçi annem şimdi aynı hislerde değil ama ondan bana geçmiş şeyler var işte, belki yaşlandıkça durum değişir.
Annemle hayata bakışımızda tabi ki benzerlikler var ama iş ayrıntılara dökülünce kesinlikle uyuşmuyoruz ama uyuşma problemini susarak ve birbirimizi olduğu gibi kabul ederek çözdük, katılmadığımız fikirlerde katılmadığımızı söyleyip tartışmaya devam etmiyoruz biliyoruz ki bu işin sonu hiç bir yere varmayacak, hayal kırıklığı yok denecek kadar az oluyor bu sebeple, deşip eşelerseniz konuyu, dallanıp budaklanıp iki kadının güçlerini çarpıştırmasına dönüyor istemeden, ne garip, biz annemle böyleyiz işte.

28 Eylül 2011 Çarşamba

PARMAK KESİĞİ


Falçatayla elimi bir güzel kestim, epey bir kanadı, elimde sadece su, sabun ve kolonya vardı, buna da şükür. Bir güzel sabunladım elimi, mikroplardan kurtulayım, arkasından da kolonyayı boca ettim ve elimi biraz yüksekte tutup bekledim, kan durdu. Bu kaza oluncaya kadar her şey yolundaydı, işimi yapıyordum, ne zaman elimi kestim, panikledim ve yarayı temizlemeye başladım işte o zaman her şeyi unuttum, sadece canımın acısı geçsin diye çare aradım, çok şükür yarayı kapatacak bir yara bandını da buldum,  bana mutfak personelimiz verdi, hani şu köfte vermeyi düşünmediğim arkadaş!

İŞ GÜÇ


Çalışma hayatım boyunca her karakterde insan gördüm herhalde ve görüyorum da. Yetişkin gibi görünen ama hala çocuk olan mızıkçılar, her zora düştüğünde kıvıranlar, her zaman hatayı başkasında bulanlar, ödülü, tebriği, mükafatı sadece kendine isteyenler, şirketin en küçük çocuğu olmak isteyenler, işi biraz daha abartıp yalan söyleyenler, aşıranlar, aşıranlara yataklık edenler, göz yumanlar, sadece kendi işiyle ilgilenenler, adam sendeciler, bana dokunmasınlarda ne olursa olsun diyenler, kriz anında gemiyi ilk terkedenler, sonuna kadar gemide kalanlar, filikaları indirip işçileri kurtaranlar, önce kadın diyenler, eşitlikten dem vurup kayıranlar, mükemmelliyetçi olanlar, takıntılı olanlar, kollektif çalışmaya inananlar, yalnız adamlar, dürüstler, işini sevenler, işini sevmeyenler, sadece şikayet edenler.....
İşte bu insan kalabalığı içinde sağlıklı kalmaya çalışanlar, zaman geçtikçe bu konuda başarılı olduğunu sanıp içine atanlar, içine attıkça sağlığını kaybedenler. Allah zor durumda kalanlara yardım etsin inşallah.

BİR LOKMA

Öğle yemeğini hazırlıyordum, bu sabah dalgınlık yapıp fazla bir şey getirmemiştim öğle yemeği için. İş yerinin mutfağında tavayı ocağa yerleştirdim, diyette olduğum için yağ koymadan köfteyi yavaş yavaş pişirmeye başladım içimden bu gün sadece üç tane köfte var akşama kadar bu bana yetmez dedim, her öğle vakti yediklerimden muhakkak bir kısmını verdiğim mutfak personeline bu sefer bir şey vermemeyi aklımdan geçirdim, o zaten her gün gelen yemekten yiyordu şimdi karnı toktur diye düşündüm, beni anlayışla karşılar!
Köfteler pişti, tabağa koyuyordum ki köftenin bir tanesi yere düştü, bakakaldım, gözüm açıldı, ben ne yapmıştım, dersimi almıştım ama, mutfak personelinin hakkı köfte yerdeydi şimdi, geriye kalan köftenin birini ona verdim biri de bana kaldı, yanına bol kepçeden yoğurt ve asla yememem gereken, yediğimde şekerimi yükselten patlıcanı da koydum tabağıma. Bu da bir ders olsun bana. Paylaştıkça çoğalırız, göz hakkı önemlidir bunu hiç unutmayalım neyse ki ben bu dersi hemen aldım ve kendime geldim Allah'ıma bin şükür.

24 Eylül 2011 Cumartesi

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım türküsü










Uzun ince bir yol blogunu oluştururken neler düşündüm?
Aşık Veysel'i, Aşık Veysel'in"Uzun ince bir yoldayım"türküsünü çok severim, her dinlediğimde her söylediğimde başka başka duygular yaşattırıyor bana. Hayatın değişkenliğini, tezatlarını, arayışı, kendini bulmayı, inancı, mücadeleyi hissettiriyor bana. Allah'ın lütfettiği bu hayatı yaşarken, gönlümüze ebedi hayatı da unutturmasın Allahım inşallah.
Bu blogta yüreğimden geçenleri yazacağım, yüreğimi tazeleyen fikirlere açık olacağım, gönül gözümü açmanın daha çok açmanın yollarını arayacağım, bu bloga yolu düşen, yorum bırakanlardan ilham alacağım, belki birazcık ta olsa ben de ilham veririm okuyanlara, inşallah. Kalbimi besleyecek, yüreğimi güçlendirecek, inancımı her daim taze tutacak paylaşımlar için bu blog var, herkese her şeyi anlatamazsınız bazen en yakınınızdakilere bile.

23 Eylül 2011 Cuma

KARMAN ÇORMAN

                                                                        Google görsel

Karman çorman bir görüş
Hayat denen dehliz bazen güzel bazen dipsiz
Gel ümidim, doğ günüme, umut ver yüreğime
Cesaret ver kalbime, düzeltmek değil tek derdim
Doğru yol nedir, nereden gidilir, nereye sapılır?
Düşüncelerim bir bir yıkıldı senden sonra
Gözlerim görmez oldu hiç kimseyi kendimi de
Yollar uzun, vakit dar, zaman akıp gider ayağımın dibinden, yakalamak isterim olmaz, bir kısır düşünce,
 Kafamın içinde türlü türlü fikirler, şekil almaz, açığa çıkmaz
Neden böyle düşündüğümü unutur hayıflanırım, şimdi ben ne dedim?

Geçmiş kol gezer düşüncelerimde, bin pişmanlık boğazımda
insan kendini nasıl affeder?
Söyleyin bana
Nerde yanlış yaptım, nerde saptım doğruluktan
Özümü nerde kaybettim, neyi arıyorum deli divane gibi
Nasıl kavuşurum dinginliğe bir ermiş gibi
Yaralarım sızlıyor, sızladıkça kaşıyorum üstlerini, iyileşmelerine izin vermiyorum hiç birinin

Hiç birinin yaklaşmasına izin vermiyorum gerçekten, yüreğimi gösteremem kendime bile
Avucumda bir var bir yok mutlulukla,
Hep yokluyor bir sızı ince ince dilimi, çirkinleşiyor kelimeler, benim kelimelerim değil hiç biri
Sonra birden duruyorum yıktıklarımı topluyorum, hiç bir zaman aynı değil artık topladıklarım,
Yıkmanın tatmini var anlık ta olsa, sonradan yüreğimi daraltsa da dilimden dökülenler
Aslında çok mutluyum bir varlık armağan edildi bana, sevdiğim sevildiğim ta yüreğime dokunan
Bir yol göster yaradan, beni affetmeyi öğret bana.

uzunincebiryol

UMUT

















Hızlı çıktın merdivenleri biraz yavaşla
Zihninde bir şarkının sözleri
Dur gitme kal diyor şimdi
Ah be gönül, bu kadar kolay kanma sözlere
Çık şu merdivenleri, hadi karar ver artık
Yeniden yüzünü dön, yeniden yeni bir güne
Bulaşmamış isin kokusu nefesine daha
Temiz bir hava var limanda
Gemi seni bekler, şimdi alacak demir
İstediğin limanda duracak, bu senin hayalin
Sen ne dersen o olur
İster bilinmeyen limanlara yol alırsın, ister tanıdık sulara
Beklediğin biri mi var söyle
Söyle ki eğer gelecekse bilsin beklediğini
Konuşmak, anlatmak çok zor, gözleriniz konuşsun
Sözler anlamını yitirdi, geriye sadece gerçek kaldı
Görünen, olduğu gibi, pür-i pak gerçek
Işık istiyorsun biliyorum.

uzunincebiryol

21 Eylül 2011 Çarşamba

HADİSLER

Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.

Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71


Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur.
Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.


Her insan hata eder.
Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.
 

HADİS-İ ŞERİF

Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
Tirmizî, İlm, 14.
 
Oğluşumun bakıcı teyzesi ki benim ablam gibi oldu kendisi pek bir iyiyiz çok şükür. Birbirimize destek oluyoruz her zaman. Nezoş'umun kayınpederi emekli bir müftü, bunu bildiğimden geçenlerde hadis kitabı istedim ondan ve de bir defter edindim. Hadisleri okuyup okuyup notlar almaya başladım. Bana haber göndermiş anlayamadığı şeyler olursa ben yardımcı olurum diye, birlikte geçeriz konunun üstünden dedi, sağolsun buna çok sevindim. Başladık bakalım:)

15 Eylül 2011 Perşembe

DÜNYA DERDİ

Azlık, çokluk, zenginlik, yoksulluk bağlarından kurtulmuş olan kişi rahattır, mutludur. Böyle bir kişi, dünyaya da aldırış etmez, dünya halkının derdiyle de, kendisiyle de onun zerre kadar ilgisi onun zerre kadar varlığı ve benliği de yoktur, O, Allah'tan başka her şeyden kurtulmuştur.

RUBAİLER/ MEVLANA

YOL

Yol ne kadar uzun, sonsuzsa da, sen o Hak yoluna ayağını bas. Çünkü o yola uzaktan bakmak, insan olmayanların işidir... Bu yolu gönül diriliğinden elde et. Zira gönül diriliği insanın, bedenin diriliği ise hayvanın vasfıdır.

RUBAİLER/ MEVLANA

14 Eylül 2011 Çarşamba

RUBAİLER / MEVLANA

Ey gönül, sakın gama kendinde yol verme, kendini kedere kaptırma. Cihanda, ruhen sana yakın olmayanların, namahremlerin sohbetine katılma. Mademki, kuru ekmekte, tereyi yeter buluyor; bunlarla kanaat ediyorsun, el alemin mağrur bakışlarına, bıyık bükmelerine zerre kadar değer verme.

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN 35. KURALI

Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah'a inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

12 Eylül 2011 Pazartesi

SINAV

(google'dan bir görsel)

Dün sınavımı geçemedim, notum yapılan iş bakımından teknik olarak 10 üzerinden 10 diyebilirim ama sınav boyunca yaşadığım telaş, sabırsızlık, öfke, yorgunlukla gelen tahammülsüzlük davranış notumu 0 yaptı.
Kendimle bu kadar uğraşıp iyileştirmeye çalışırken bir adım geriye düşmek hayal kırıklığı yaratıyor. Sanki hep bir ileri bir geri gidiyorum. Ben kötü biri değilim hatta fazlasıyla insancıl, yufka yürekli, sevgi dolu bir faniyim ama ailemden gelen mükemmelliyetçiliğim daha doğruyu söylemek gerekirse takıntılı oluşum beni hayat içinde çok zorluyor ve yanımdaki sevdiceğim de bundan çok etkileniyor ki onda neredeyse bitmeyen bir sabır var. Bu kadar sabırlı bir kişiyi de fazla zorlamamak lazım değil mi?
Annem bu gün telefon konuşmamızda bana şöyle dedi:
- Cennette misin sen kızım, sadece cennette mükemmellik var orada hata yok, terslik yok. Bu yalan dünyada elbette hayatın içinde zorluklar, terslikler, tutarsızlıklar olacak, bu kadar strese girip etrafını kırmak niye, kendini değiştir kızım, daha çok değiştir, düzelt kendini dedi.
Bu hayat bir sınav yeri, hayatımızı güzelleştirmek elimizde Yaradanın izniyle. O izin verirse olacak izin vermezse olmayacak. Allah'ım kendimizi güzelleştirmek, ruhumuzu iyileştirmek ve sana doğru kul olabilmek izin bize yardım et, bizi iyi kullarından eyle Yarabbim. Amin.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Gittin demek
Gittin mutlu olacağını bildiğin yere

Gurbette bir yalnız şair idin

Şimdi kalabalık mı için

Eskiden memleket hasreti çeker, hiç görmediğin memleketinin ağıtını yakardın

Sılan seni çağırır sen sılaya şarkı söylerdin

Şimdi bahçeni mi suluyorsun, karıncaları kovalayıp

Kendi toprağına basıp kendi çocuklarına şiirler mi söylüyorsun

Kendi dilinde yemin edip kendi dilinde mi ağlıyorsun

Gökyüzü orda daha mı parlak

İnsanlar daha mı mutlu?

uzunincebiryol

6 Eylül 2011 Salı

pasımız silinsin

http://fizy.com/#s/1ahugu

Dut ağacı

Hani çocukluğumun dut ağacı, üstüne tırmanıp balından yediğimiz, bizi doyuran

Teyzem sustu, derin bir nefes çekti içine,  dut ağacı etrafındaki her şeyi yok etti, kökleri taaa derinlere işledi, delikleri tıkadı, bitkileri kuruttu

Bu kadar iyi bildiğim ağaç ne yapmış böyle?

Bizi doyuran mutlu eden ağaç, etrafını nasıl kurutmuş?

Kestim dedi teyzem, kesmek zorunda kaldım.

uzunincebiryol
Bu kadar kolay mı yoldan çıkmak, unutmak

Tersine dönünce dünyan düşünmeden koşmak

Olmayanlar için ağlamak olanlar için ağlamak

İnsan nasıl bir varlıktır böyle

Gökyüzü parlak burda, yıldızlar avucumun içinde

Gece aydınlık, çocuk oyunda, toprakla oynuyor doyamıyor oyuna

Annesi mutlulukla seyrediyor onu, sessizce, oğlan huşu içinde

uzunincebiryol
İnsanoğlu aciz, unutkan, nefsinin esiri olmuş zaman zaman

Yolcunun bir yoldaşı olmalı mı yoksa yolu kendi başına mı geçmeli

Zor

Çok zor

Tek başına nasıl yetecek, sorularına nasıl cevap bulacak, hangi yola sapacak doğruyu nerede bulacak

Gönlünde diyeceksin biliyorum

Gönül kapısı, yürek

Farkındalığı Cenab-ı Hak bildirecek

Yol çetin, sapak çok, tek doğru Allah ama ulaşmak için yol çok

Kısa yol var mı, en doğru yol hangisi

Allah’ım sen yardımcı ol.

Bu aciz kuluna akıl ver, iman ver

uzunincebiryol
Neden bir isme takılıp kalmak

Gerekli midir avare avare dolaşmak

İpin ucunu bulamadan ipe dolanmak

Kendin ettin bunu hadi şimdi bul ucunu

Bul da düze çık, yürü

Bir kestirme var mı bu yolda

Yollar açık da ben mi göremedim bu diyarı

Gel etme önce öğren dinini

İlmihali bil, eksiklerin var bunları bil

Sonra gel tekrar düşün, sen kimsin nesin diye

uzunincebiryol

Hediye

Bu alemde her şeyin bir sebebi var

Yaptıklarımızın ettiklerimizin bir sebebi,

Yolu ararken baktım bir sürü büyük

Kalpleri nur ile dolu, sözleri büyük

Ne az şey bilirmişiz biz

Bilmeden yaşarmışız biz

Bildiğini zannedip te gaflete düşenlerden olmuşuz biz

Cehaletin pençesinden tez kaçayım

Zaman geriye gider mi ki

Gitseydi eğer önce ben geriye giderdim

En güzelinden tekrar etmezdim yaptıklarımı

Şimdi 40 yaşında bir cahilim

Sevgiye susamış bir fakirim

Fakir olmak için bir yol bana

Yolu aramak bu kadar güç mü ola?

Sorarım ey dost neredesin, bir elimi tutup bana nefes verir misin?

Nereden başlayayım ne edeyim

Daldım sayfalara, söylenenlere, söyletenlere

Kendime bir pay istedim el açtım geri çevirmeyin diye

Aklım, gönlüm başka şey istemez oldu

Düşüncelerim tek bir ihtiyaçtan uyumaz oldu

Bu açlık nasıl geçecek, bu akıl nasıl bilecek

Sınırlarım var yetilerim belli lakin yine de isterim öğrenmeyi

Anamdan bildiğimin üstüne hiç koymamışım ben, aklımı çalıştırıp hiç okumamışım ben

Allah’ın izniyle el verin a dostlar, duyun sesimi buluşun benimle, neredeyseniz gösterin kendinizi

Güzel kelam etmek isterim, güzel kelam öğrenmek

uzunincebiryol
İçimde bir başka ben var benimle konuşan
Bana sorular soruyor durmadan
Uykumda da geri kalmıyor konuşmaktan,
Devamlı yeriyor beni, eda etmediğimde suçumun yükü ağır geliyor
Bile bile nasıl olur bu, neden eksik hislerim, neden hata yapmaktan alamıyorum kendimi
Hemen cevap verdi diğeri, hata yapmazsan doğruyu nasıl bulacaksın
Doğruyu bulmanın güzelliğini nasıl tadacaksın
O zaman anladım, gözlerim yaşardı, bu güzelliği görmenin hazzı bir başkaymış
Bir yola çıkarken bir başlangıç olmalı
Mesafeler geçerken dönüp arkaya bakmalı
Bir yavru var benimle, mesuliyet büyük, ne gördüyse benden onu yapacak
Ben düz olmazsam o nasıl düz olacak, ben güzel olmazsam o nasıl güzel olacak
Sıcacık, yumuşacık, sevgi dolu biricik
Ana baba sevgisiyle dolup taşmış bir minik
O benim ikinci başlangıcım, mihenk taşım, yüreğimin bam teli

uzunincebiryol
Annemin rahminde bir ceninim ben
Güvendeyim, bilmiyorum dünya kaç bucak
Kıvrılmış yatıyorum, huzurla sımsıcak
Çevremde su, gözlerim kapalı, hafif bir şırıltı kulaklarımda sanki bir ninni

Daha yok zihnimde hiçbir şey sadece bir var
Bir olmak var, korku yok, huzur var
Teslimiyet var, aşk var
Ne zaman dışarı çıktım kapıdan, farkına vardım benin
Ne zaman doğruluktan saptım, kendim olmaktan çıktım
Ne zaman

Yol uzun, zaman az, kayıp geçen bunca yıl
Geç mi kaldı bu gönül, sevgiliyi aramak için
Af dilemek için,

Yol gösterin a dostlar, affetsin isterim gerçek sevgili
Bu avare gönül terk eylesin süsü püsü
Bir şarkı söylemek isterim ya dost demek isterim
Sözümden, derdimden anlayan bir yürek isterim
Etrafımda bir çember gittikçe daralmakta, kendime dönmek yeter mi aşka
Püri pak, şeffaf, pürüzsüz.

uzunincebiryol
Bu bir sınav mı acep

Bu gözlerimi açan ne

Farkında mıyım alemin

Bu alemin sonsuzluğunun

Bu okyanusta bir damla mıyım, bir zerre

Gönlüm ellerini açmış mı, hazır mı gerçeğe

Gerçek gözümün önündeyken görmemek niye

Allah’ım aç gözlerimi nurunla aydınlat gönlümü

Kalbim yeşersin cennetler açsın gönlümde

İçimden şarkılar söylemek geçiyor, aşkımı haykırmak, paylaşmak geçiyor

Yoldaş arıyorum bu yolda, dost meclisi nerede, tek miyim bu diyarda,  içimi açmak mı gerek yoksa kapatmak mı?

Bu bir sınav mı acep bitmeyen, bitmesini ilk defa istemediğim

Sınavlar korkutucu, ya başaramazsam ya eksik kalırsam

Eksik diye bir şey var mı, tam olmak ne

Tam olmak için mecnun mu olmak gerek

Aşkınla gözlerimi açtım dünyaya, nereye baksam yüreğim pır pır

Uçuverecekmiş gibi kanatlanır

Beni böyle hissettiren ne, yazdıran, güldüren, ağlatan

Nerede aradım bunca sevgiyi

 Sevgi yanı başımdayken, nasıl görmedim, göremedim

Geciktim mi, kapıyı çalmalı mıyım yoksa kapıyı çalmadan geçmeliyim eşiği

Kusurum çok hepsini saymaya kalksam

Affına sığınıp cahildim desem, her şeyi bildiğimi zannedip, gözlerim kördü desem

Zaten bilmektesin ben neyim.

uzunincebiryol