YA HAYIR SÖYLE YA DA SUS!

1 Ekim 2011 Cumartesi

EKİM


Sonbaharın o kendine has, puslu, nemli, esintili, yeniliklere gebe o sürprizli havasını yaşıyoruz artık. Güneş tepemizde dolanırken aheste,  birden bulutların çıkıvermesi, birden bastırıveren yağmur sırılsıklam bırakıyor hepimizi.
Hazırlıksız bir bünyeyseniz kalırsınız öyle tas tamam, ıslanmış kedi gibi.
Eskiden yağmurda aheste aheste yürümeyi severdim, ıslanmamak için koşturanların arasından, sakince yürüyüp geçmek bana büyük bir zevk verirdi, arınmış tazelenmiş hissederdim, sanki bütün isyanım, üzüntülerim yağmur sularına karışır bana acı veren düşüncelerim bir bir yaprak gibi dökülür, yağmur suyu kaynayan yüreğimi ılıştırır daha bir yaşanır hale getirirdi. Yağmur köklerimi ıslatır, dallarımı yıkar, çiçeklerimi açtırırdı tekrar.
Şimdi düşünüyorum da gençlik ateşinin o alev alev olduğu, isyan bayrağını çektiğimiz zamanlar, ne istediğimize karar vermeye çalıştığımız, kişilik kazandığımız zamanlar ne kadar önemliymiş, en az acısız tarafından o süreci atlatmak sadece anne baba ile mümkünmüş.
Anne baba ne kadar yakınsa çocuğuna o çocuk o kadar daha az acı çekecek, yaraları fazla derin olmayacakmış. Derin yaralar da kapanıyor zamanla ama izi hiç kaybolmuyor, hayatın boyunca o iz sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor sana.
Analık babalık ne zor zanaatmış. Şimdi anne olduğumda anlıyorum bunu, bir anne baba ne kadar yakın olabilir çocuğuna, çooooook.
Bak, bir Ekim ayı  neler hissettiriyor insana!

2 yorum:

Profösör dedi ki...

İlkkbahar yaz derken, sonbahara bir kuru yaprak gibi düşüverdik..

uzunincebiryol dedi ki...

O kuru yaprak tekrar canlanacak muhakkak, biraz zaman alacak belki hepi topu iki mevsim sonra:)