YA HAYIR SÖYLE YA DA SUS!

24 Eylül 2011 Cumartesi

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım türküsü










Uzun ince bir yol blogunu oluştururken neler düşündüm?
Aşık Veysel'i, Aşık Veysel'in"Uzun ince bir yoldayım"türküsünü çok severim, her dinlediğimde her söylediğimde başka başka duygular yaşattırıyor bana. Hayatın değişkenliğini, tezatlarını, arayışı, kendini bulmayı, inancı, mücadeleyi hissettiriyor bana. Allah'ın lütfettiği bu hayatı yaşarken, gönlümüze ebedi hayatı da unutturmasın Allahım inşallah.
Bu blogta yüreğimden geçenleri yazacağım, yüreğimi tazeleyen fikirlere açık olacağım, gönül gözümü açmanın daha çok açmanın yollarını arayacağım, bu bloga yolu düşen, yorum bırakanlardan ilham alacağım, belki birazcık ta olsa ben de ilham veririm okuyanlara, inşallah. Kalbimi besleyecek, yüreğimi güçlendirecek, inancımı her daim taze tutacak paylaşımlar için bu blog var, herkese her şeyi anlatamazsınız bazen en yakınınızdakilere bile.

4 yorum:

Profösör dedi ki...

Sayfanı çok beğeniyorum açıkçası. Ama ufak tefek uyarılarımız olursa hoş görürzün. Önemli olan o olgunluğa erişebilmemizdir. Dostluk çok önemlidir. Bunu hissedersin zaten. Bütün duygular, düşünceler davranış biçmine dönüştüğünde bizi beşeri zenginliklerimizle ulvi zenginliklerin kaynaştğı bir mutluluğa götürüyırsa yüzümüzün tebessüm etmesi bundandır..


Blog Dostluğu

İnsan kendi itibarını düşünüyorsa ağzından çıkan cümlelere dikkat etmek zorundadır. Günlük yazmak gibi blogda da özel sayılabilecek duygu ve düşüncelerinizi yazmak konumunda kalabiliyoruz. Günlük yazmak daha somut oluyor. İsmin cismin ortaya dökülebiliyor. Fakat blog yazmak sanal bir eylemdir. Çünkü rumuzlarla kimlik kullanabiliyoruz. Belki de özel durumların irdelenmesi, farklı kimlik ve kişiliklerden yorum alınmsı, özgürce değerlerin tartışılması ve tartılmsına şahit olabiliyoruz. Adını ve sadını bilmediğimiz, ama yazılarından bir değer olduğu anlaşılan kimliklerin, kişilikleri de aynı zamanda ortaya dökülebiliyor. Bize düşen, iyiniyetli ve gerçekten kulağımıza altın bir küpe olarak takabileceğimiz öğütleri de alabilmiş olmamızdır.

Profösör rumuzuyla burda yazan blogdaş da bir nevi sanal dosttur. Fakat sanal da iyi bir dost olması, reelde kötü bir insan olduğu anlamına gelemez. Zaten buraya yazan blogdaşlar kendinden önce karşısındakini düşünebiliyorsa, karşı taraf bu samimiyeti hissedecektir. Belki de reeldeki arkadaşlardan görmediği iyi niyeti, samimiyeti, yardımlaşmayı, dayanışmayı ve paylşmayı blogdaşlarından görebilecektir. Blog yazarlığı ve blog dostluğu çok önemlidir. Blog yazarlığı ve paylaşımı da önemlidir. Bu bir lütuftur aslında.

Bazen kendini çıkmaz bir sokakta hissedebilirsin, bazen öyle sıkıntılar yaşarsın ki bütün duvarlar üzerine yıkılır. Blog dostluğu seviyeli olduğunda, kendine güven ve huzur gelir. Aşamayacağın ve çözemeyeceğin sorun yoktur aslında. Bütün tılsım buradadır.

AslıASLI dedi ki...

Aşık Veysel..Nasıl severim türkülerini, sazını. Geçenlerde nasıl olduysa onunla ilgili bir belgesel izledim..güzel paylaşım tsk ederim..

uzunincebiryol dedi ki...

Profösör, emek verip düşündüklerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Haklısınız, ayrıca istediğiniz kadar rumuz bırakın, isminizi gizleyin farketmez, insan kişiliğinden öyle ipuçları bırakır ki kim olduğunu belli eder. Ben naçizane bu blog aleminin sanal dünyasında kendimdeki bazı gerçekleri paylaşma, içimden taşanları dökme isteği yaşıyorum ama bunu yaparken tabiki dikkatli olacağım, paylaştıklarım ne beni ne de beni okuyanları rencide etmemeli, üzmemeli ya da başkalarının kötü niyetlerine çanak tutmamalı. Bu hayatı yaşarken iş hayatının yıkıcılığı, insana özünü doyuracak besleyecek fazla zaman bırakmaması, sosyal hayatın kısıtlılığı, görüşüp konuşacak insan sayısının azlığı bu sanal platformu kullanma isteği uyandırıyor insanda. Bu sanal ortama bir defa girdin mi artık orada bir iz, bir noktasın, oradasın kaybolamazsın artık. Küçük ama çok özel dünyamızda güzellikleri paylaşmak, çoşkuyu başkalarının da hissetmesini sağlamak istiyor insan, başka insanlarında ruhlarına dokunmak sözü abartı mı acaba? Kendimi mi kandırıyorum? Aslında dünyanın en ketum insanıyım ben, hatta kendisini tamamen kapatmış biriyim-biriydim hala öyleyim ama bundan sonrada böyle olmak istediğim anlamına gelmiyor. Kendime sakladığım kendime bile itiraf etmediğim duygularımı tabi ki burada da anlatmayacağım. Bu dünya yalan dünya, geri alamayacağın sözlerin söylenmemesi gereken dünya.
Blog dostluğu olduğunu düşünüyorum, belli bir seviyede insanlar bildiklerini, gördüklerini paylaşabilir ve faydalı olabilir tıpkı sizin gibi, ben sizi buldum okudum siz de kim bu bir bakayım dediniz beni okudunuz, ne güzel. Havada milyonlarca düşünce uçuyor, bir yerlerden bir yerlere gidiyor, bunu gözümde canlandırdığımda çok güzel bir görüntü oluşuyor. Sağlıkla, mutlulukla kalın ve blog dostluğunuzu benden esirgemeyin:)

uzunincebiryol dedi ki...

Aslı,ben teşekkür ederim.
Aşık Veysel çok gerçek biri, özü sözü bir, yalansız. Gözlerinin görmeyişi onun için bir dert değil, yürüdüğü yolda bir engel olmamış hiç, gözleri görmüyor ama diğer bütün duyuları ayakta,bir Anadolu insanı, türkülerini de sözlerini de seviyorum. Allah rahmet eylesin. Bak bu alemi terk edip gitti ama türküleri hala canlı ve Onu, arkasından hürmetle sevgiyle anıyoruz.